Vietnam macerası

16/11/2024

Doğal güzelliklerin kültürel sürprizlerle buluştuğu Vietnam’dan unutulmaz anılarla ayrıldık. Kaotik şehirleri ve dünyanın en sıcak insanları hala aklımda. Dönüş yolunda aynı alışkanlığı tekrarlayıp kendime şu sözü verdim: Vietnam’a geri döneceğim!

Gezginler için zor olan karar Vietnam’ı ziyaret edip etmemeleri değil, bu kadar çok seçenek sunan bir ülkede ne yapacaklarına karar vermeleri. Hanoi‘den mi yoksa Ho Chi Minh‘den mi başlamalısınız? Büyük şehir deneyimini Da Nang‘ın sakin plajlarıyla mı değiştirmelisiniz? Bir düzine rakip imparatorluğun tarihine mi dalacaksınız yoksa modern Vietnam’ı mı kucaklayacaksınız? Karar vermek zor olsa da şundan emin olabilirsiniz. Neresinden başlarsanız başlayın bu büyülü ülke sizi kucaklayacak, ayrılırken tadı damağınızda kalacak.

Çoğu gezgin için Vietnam üç şeyle anılır: Çılgın şehirler, doğal güzellikler ve yemekler. Vietnam hakkında coğrafya, iklim, keşifler ve güzergahları kapsayan bazı seyahat bilgilerini sunmaya çalışacağım. Ha Long‘un sivri tepelerinden Mekong Deltası‘nın durgun sularına, Hoi An‘ın hardal sarısı duvarlarından, Hue‘nin ejderhalı merdivenlerine, Saygon‘un karmaşasından Hanoi‘nin gizemlerine uzanan biraz detaylı bir yazı olacak.

Vietnam gezisinin ilk durağı Ho Chi Minh

Motosikletler her yönden vızır vızır geçiyor. Sokak satıcıları mallarını uzatıyor. Bir turist için macera dolu bir şehir… Burası Ho Chi Minh. Yeniden canlanan Vietnam’ın ticari kalbi, değişimin Asya’daki simgesi. Geleneklerine bağlı, geçmişine saygılı. Bu duyguları şehirde attığımız her adımda hissettik.

Savaş günlerinde yabancı gazetecilerin konakladığı ünlü Imperal Oteli
Savaş günlerinde yabancı gazetecilerin konakladığı ünlü Imperal Oteli

Vietnam’ı birkaç dakika içinde kavrayabilirsiniz ama yeterli olmayacak, anlamak için bu kültürün içinde yaşamak gerekiyor. Graham Greene tarafından yazılan ve 1955’te yayımlanan The Quiet American (Sessiz Amerikalı) bu duyguyu en iyi anlatan yapıtlardan biri. Vietnam’daki Fransız sömürge savaşının arka planında geçen güçlü ve düşündürücü bir roman. Beyaz perdeye de uyarlandı. Film, başrolü canlandıran Michael Caine‘in sesinden şu cümlelerle başlar:

“Ne ararsan burada bulursun derler. Vietnam’a geldiğinizde birkaç dakika içinde çok şeyi anlarsınız ama gerisini yaşamak gerekir derler. Koku… Sizi vuran ilk şey bu, ruhunuza karşılık her şeyi vaat ediyor. Ve sıcak… Gömleğiniz hemen bir paçavraya dönüşür. Adını ya da kaçmak için geldiğin şeyi zor hatırlarsın. Ama geceleri, bir esinti vardır. Nehir çok güzeldir. Savaş olmadığını, silah seslerinin havai fişek olduğunu, sadece zevkin önemli olduğunu düşünmek için affedilebilirsin. Bir pipo, afyon ya da seni sevdiğini söyleyebilecek bir kızın dokunuşu. Ve sonra, olacağını bildiğiniz bir şey olur. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz.”

Tarihin hayaletleri

Geçmişi bugünün içinde yaşama duygusunu buraya adım attığımızda hissediyoruz. Ho Chi Minh’deyiz ama pek çok Vietnamlı için burası hala Saygon. 1970’lerde şehre adını veren kahramanın zaferinden önceki adı hala zihinlerde. Taksi şoförümüz aramızda konuştuğumuz Türkçe’ye kulak misafiri oluyor. Şehrin resmi adını birkaç kez kullandıktan sonra araya giriyor: “Ho Chi Minh değil, bu şehrin adı Saygon” diyor. Eski ismi kullanmanın hala sorun olup olmadığını çözemiyoruz. Buna zaten zamanımız yetmeyecek. Acaba şoförün babası komünistlere karşı güneyi savunanlardan mıydı? Soruyu sormaya cesaret edemeden Saygon diyerek elimizle zafer işareti yapıyoruz. Şoför dikiz aynasından mutlu bir ifadeyle gülümsüyor.

Kaos mu düzen mi anlayamadık

Geçen yılki verilere göre şehirde yaklaşık 7,3 milyon motosiklet var. Nüfusun 10 milyona yakın olduğunu düşündüğünüzde kaos gözünüzde canlanabilir. Her şehrin çılgınlığı kadar kendine göre çözümleri var. Saygon bunun en canlı örneği. Burada karmaşa hayat dolu bir o kadar da yorucu.

Saygon Opera Binası’nın önünden geçiyoruz. Hemen karşısında en az opera binası kadar ünlü Imperial Hotel var. Binanın dili yok ki konuşsun, bize işgal günlerini anlatsın. Oysa zaman hatıraların sihirli ilacı.

20241117 080005~2a
Defalarca bombalanan Saygon meydanlarında dolaşanlar artık geçmişin izlerini silmiş görünüyor.

Otelin önünden geçerken gelinlik ve damatlık kıyafetleriyle poz veren yeni evli ya da evlenecek çifte gözüm ilişiyor. Gelinin elinde bir demet çiçek, fotoğrafçıya en mutlu halini yansıtmakla meşgul. Daldığım düşüncelerden çok uzaktalar. Şehrin yüksek temposu her yanımızdan akıp gidiyor. Yakın geçmişte yaşanan acıları düşünmeye fırsat kalmıyor. Bu görüntü modern Vietnam’ın geçmişi ile bugününü bir araya getiren klasik bir örnek.

Arkamızda Fransızlar tarafından 1900 yılında inşa edilen Opera binası gözden kayboluyor. Paris sokaklarından bir fotoğraf karesi gibi. Sanki bu sarı binada ülkenin kaderini değiştiren toplantılar yapılmamış gibi. 1956-1967 yılları arasında Güney Vietnam Ulusal Meclisi olarak hizmet veren bina, 1976 yılına kadar sahnesini kapatmış o tarihten sonra Ho Chi Minh Şehri Belediye Tiyatrosu olarak anılmaya başlanmış. Artık Cirque du Soleil benzeri bir gösteri olan ve modern Vietnam’ın hikayesini anlatan Bambu Sirki’ne ev sahipliği yapıyor.

angkorwat
Önceki Yazı

Angkor Wat: Kamboçya’nın Kalbi ve Ruhu

sosyalmedya4
Sonraki Yazı

Tesadüfler kaderimiz mi?