Angkor Wat’ın Kadim Gizemi

16/11/2024

Pek çok turist Angkor Wat’a hala ormanda yükselen gizemli bir harabe gözüyle bakıyor. Ancak arkeolojik kanıtlar Angkor uygarlığının çöküşüne neden olan bir dizi olayın hayal edilenden çok daha uzun ve karmaşık gözüküyor.

Kamboçya’nın ünlü Angkor Wat tapınağı, her yıl iki milyondan fazla turist tarafından ziyaret edilen dünyanın en büyük dini anıtı. Kamboçya kimliğini yansıtan, ülkenin bayrağında yer alan yapı Angkor uygarlığının en ünlü krallarından biri olan Kral Suryavarman II tarafından 12. yüzyılın başlarında inşa edilmiş.

Tarihçiler uzun yıllar boyunca Angkor medeniyetinin çöküşünü, Angkor’un başkentinin yağmalandığı ve terk edildiği 1431 yılına dayandırmışlar. “Angkor başkentinin terk edildiği” fikri, 19. yüzyıl sömürge yorumunda da rol oynamış. Angkor Wat’a hala ormanda yükselen terk edilmiş bir harabe gözüyle bakıyor. Ancak arkeolojik kanıtlar bunun doğru olmadığını gösteriyor. Angkor’un çöküşü bir dönüşümün başlangıcıydı ve burası terk edilmemişti.

Dünyanın en büyük dini kompleksi olan Angkor Wat, iki inanç için kutsal. Kmer İmparatorluğu Angkor tapınaklarını yaklaşık 900 yıl önce, Hinduizm’den Budizm’e geçişin başladığı dönemde Kamboçya ormanlarında inşa etti. Bu tapınaklardan en ünlüsü Angkor Wat’tı. Nemli bir ormanın ortasında kuleleri, kapalı galerileri, avluları, yürüyüş yolları ve karmaşık kabartma oymaları ile görkemli bir taş şehir gibi yükseldi.

1200 yılı civarında inşa edilen Bayon tapınağı, yüz metre yüksekliğinde merkezi bir kule ile çevreye dağılmış 54 kuleden oluşuyor.

Bölgede ayakta kalan yüzlerce tapınak arasında Kamboçya’nın en ünlü kutsal mekânı olan bu devasa kompleks, binden fazla binadan oluşuyor ve yaklaşık 400 dönümlük dev bir alanı kaplıyor.

Angkor Wat’ın inşasına 12. yüzyılın ilk yarısında Kmer kralı Suryavarman II (M.S. 1113 – 1150 civarı) tarafından başlandı. Kalıntılar kralın sonsuza kadar dinleneceği bir mezar olarak planlandı. Hinduizm’den büyük ölçüde etkilenen ve adı Kmer dilinde “tapınaklar şehri” anlamına gelen sitenin orijinal adı Vrah Visnuloka (Vişnu’nun kutsal konutu) idi ve üç Hindu tanrısına adanmıştı: Vişnu, Şiva ve Brahma.

Yapının en belirgin mimari özelliği, kademeli katmanlar üzerine inşa edilmiş beş kuleden (dördü köşelerde, biri ortada) oluşan merkezi dörtgen. Lotus sıraları tepeye yakın bir noktaya doğru sivrilerek tanrıların meskeni ve evrenin merkezi olan Meru Dağı’nın zirvelerini sembolize ediyor. Angkor Wat, kozmosun dünyevi bir modeli olarak düşünülmüştü; evrenin taştan minyatür bir kopyası olan merkez kulesi yaklaşık 200 metre yükseklikte. Dış duvar, dünyanın kenarındaki dağları, çevresindeki uzun hendek ise bunların ötesindeki okyanusları sembolize ediyor.

Alana 617 metrelik bir köprüden geçilerek ulaşılıyor ve ardından tapınağa giden yolda üç galeriden geçiliyor. İç duvarlar Hindu tanrılarını ve antik Kmer sahnelerini temsil eden kabartma heykellerin yanı sıra iki Sanskrit destanından Mahabharata ve Ramayana bölümleriyle kaplı.

Kamboçya’nın “Atlantis”i

Bugün manzaraya yoğun bitki örtüsü hakim ve yüksekten bakıldığında Angkor tapınakları ormanla kaplanmış adalar gibi görünüyor.

Eski çağın güçlü kavmi Kmerler

Kmerler 9. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar hüküm sürmüş, yöneticileri günümüz Myanmar’ından (Burma) Vietnam’a kadar Güneydoğu Asya anakarasının büyük bir bölümüne yayılan geniş ve sofistike bir imparatorluğa liderlik etmişler. Bu imparatorluk nehir ve dağ yollarından oluşan bir ağ ile birbirine bağlıydı. Tarımsal üretim bu dönemde yüksek sıcaklıklar ve besleyici yağmurlar sayesinde gelişti.

Angkor Wat tapınak kompleksi, imparatorluğun başlangıcından bu yana ayrıntılı inşaat projelerinin odağı olan antik Kmer başkenti Angkor’un yanında inşa edildi. 12. yüzyılda, Suryavarman II yönetiminde Angkor Wat’taki çalışmalar ilerlerken, Kmer topraklarında Hinduizm’den Budizm’e doğru dini bir kayma yaşanıyordu. Budizm uzun yıllar boyunca Hinduizm ile barış içinde bir arada var olmuştu. Hinduizm 5. yüzyıl civarında Hindistan’dan tüccar ve misyonerler tarafından getirilmişti.

Suryavarman II’nin ölümünden yaklaşık 30 yıl sonra, Kral Jayavarman VII 1181 yılında tahta çıktı. Krallığın komşu Chamlar tarafından istila edilmesinin ardından Kmer servetini yeniden canlandırdı ve Budizm’i devlet dini haline getirerek statüsünü sağlamlaştırdı. Onun yüzünün, yakındaki Bayon tapınağını süsleyen pek çok suratın modeli olduğuna inanılıyor. Angkor Wat ile birlikte inşa edilen bu yeni başkent, Kmer gücünde yeni bir zirveye işaret ediyordu. Şehrin nüfusu bir milyona yaklaşıyordu.

Angkor Wat 1300’lere kadar bir Hindu tapınağı olmaya devam etti ve bu tarihte resmi olarak bir Budist alanı olarak yeniden tahsis edildi. Budistlerin Hinduizm’e gösterdiği hoşgörüye uygun olarak büyük kabartmaları yıkılmadı, değiştirilmedi.

Bu sırada Kmer İmparatorluğu gerilemeye başlamıştır. 1430’larda Kmer hükümdarları Angkor’un büyük komplekslerini terk ederek güneyde yeni kurulan Phnom Penh’e taşındılar.

Angkor’un kaderinde iklim de rol oynadı. Angkor, en büyüğü Batı Baray olan, 8 km uzunluğunda ve 2,5 km genişliğinde hidrolik mühendisliği başarısı olan gelişmiş bir rezervuarlar sistemine sahipti. Bu şebekenin sağladığı su, dünyanın en büyük sanayi öncesi kentinde yaşayan bir milyon kişinin susuzluğunu gidermenin yanı sıra pirinç tarlalarını da suluyordu. Tarihçiler, bir dizi şiddetli muson yağmurunun ve ardından gelen kuraklığın, hassas sulama altyapısını devre dışı bırakmış ve sitenin ölümünü hızlandırmış olabileceğine inanıyor.

istanbul
Önceki Yazı

Zamanın bolsa İstanbullu olabilirsin

angkorwat
Sonraki Yazı

Angkor Wat: Kamboçya’nın Kalbi ve Ruhu