Hüznün fotoğrafı

İstanbul'un bazı köşeleri hikayeleriyle hafızalara kazınmıştır. Yüzyıllar boyunca anlatılanların izlerini bu mekanlarda ararız. O sokaklarda yaşananların silinmez izleri bazı fotoğraflara da yansımıştır. Rıhtımdaki boş iskeleler gibi... Ara Güler'in o ünlü fotoğrafının hikayesini kendi sesinden dinleyelim…

İstanbul’un denizle buluşması, tarihle buluşması gibidir. Birileri bu kıyılara başka coğrafyalardan başka umutlarla gelmiştir. Geldikten sonra da gidememiştir. Ne çok tekrarlanmış bir hikayedir bu ama kadim şehirlerin kaderleri böyle hikayelerde gizlidir. Her hikayeyle ne zaman ve nerede biteceğini bilmediğimiz bir yolculuğa çıkarız. Gizemini bilmediğimiz bir şehirde yaşamanın mükâfatıdır bu yolculuklar.

Geçenlerde Karaköy’de dolaşırken bu şehrin tarihinin hikayelerde gizli olduğunu bir kez daha hatırladım. Aşina bir histir, İstanbul’da bazı sokaklar hep peşinizden gelir. Sizin için sakladıkları sesleri ve nefesleri duyurmak isterler. İstanbul sizi biraz daha kendine çeker. Böyle yerlerin size söyleyecekleri vardır. Sahici hikayelerin yaşandığı noktalardır buraları.

Hüznün de fotoğrafı çekilir...
Bu şehrin bazı köşeleri hikayeleriyle değer kazanır, hafızalara kazınır. O sahillerde ve sokaklarda neler vardı, neler yaşandı? Yüzyıllar boyunca anlatılanların izlerini ararsınız böyle yerlerde. Eminönü ve Karaköy rıhtımları böyle yerlerdir. Oralarda insanların bakışlarına da yansır geçmişin silinmez izleri. O izlerin peşinden ilerlemeden duramazsınız.

Yürüdüğünüz rıhtımda aklınıza birkaç fotoğraf karesi düşebilir. Muhtemelen Ara Güler‘in fotoğraflarıdır bunlar. Ve onlardan birinde uzaklaşan bir vapura bakan iki boş sandalye vardır.

Akşam İstanbul’un üstüne yavaşça çökmektedir, insanlar çevrenizde koşturup durur. Minarelerin suya düşen gölgeleri kaybolurken elinde bir fotoğraf makinasıyla biri çıkıverir karşınıza. Önünde duran iki boş sandalyeye kamerasını doğrultur ve basar deklanşöre. Neyin fotoğrafıdır, neden burada çekilmiştir anlayamazsınız. Derken karanlık yoğunlaşır, adam, sandalyeler, vapur görünmez olur. Gördüğünüz bir hayal midir, yoksa başkasının hayatından kopan gerçek bir yaşam karesi midir? Cevabı olmayan sorularla şehrin bir köşesinde baş başa kalıverirsiniz.

The Eye of İstanbul (İstanbul’un Gözü)

Ara Güler İstanbul’da kaybettiğimiz o eski sokakları, mahalleleri, komşuluğu, mütevaziliği fotoğraflarında yaşatan biri. Bir İstanbul sevdalısı… Yaşarken onunla tanışmak, karşısında oturup İstanbul’u onun ağzından dinlemek bu hayatta unutamadığım ve yaşadıkça hatırlayacağım bir anı olacak bende.

Onun hakkında yapılmış belgesel ve filmler arasında The Eye of İstanbul‘un (İstanbul’un Gözü) yeri ayrıdır. Bir sergiye hazırlanırken İstanbul’un geçmişine keyifli bir yolculuğa çıkarır bizi. 60 dakikalık bu yolculukta İstanbul’un değişimi Ara Güler’in mesleki gelişimine paralel olarak anlatılır.

Rıhtımda iki boş sandalye

Belgeselin en çarpıcı yanı kuşkusuz onun sesinden çektiği fotoğrafların hikayelerini dinlemek. Bu hikayeler arasında biri özel ilgiyi fazlasıyla hak ediyor. Hepimizin aşina olduğu bir fotoğraf var. İstanbul’a akşam çökerken rıhtımda duran iki boş sandalye ve arka planda görünen bir vapur. Ara Güler’in de en sevdiği romantik fotoğraflarından biri. Onun deyimiyle “hüznün resmi…”

Ara Güler bu fotoğrafın hikayesini anlatırken “Aslında o hüznün resmini çekmek istedim” diyor ve ekliyor “Hüzünün de resmi çekilir.”

Hüznün fotoğrafı çekilir elbet ama o fotoğraf Ara Güler tarafından çekilirse zihnimize böyle kazınır ve İstanbul’u düşündüğümüzde gözümüzün önünden geçen karelerden biri oluverir. O fotoğrafın hikayesinin anlatıldığı bölümü yazının başındaki videodan izleyebilirsiniz. Belgeselin tamamına da internet üzerinde yapacağınız küçük bir araştırmadan sonra ulaşabilirsiniz.

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Varmadan gitmek

Marcus Aurelius
Sonraki Yazı

Kendime düşünceler