Yola her çıktığımda, ne aradığımı tam olarak bilmem. Belki de aradığım şey, bir varış noktası değil. Her şehir, her durak; hem dışarıdan getirdiği izlerle hem de içimde unuttuğum parçaları hatırlatarak sessizce yaklaşır bana.
Tren camının ardından hızla geçen yüzler, dar sokakların köşelerine sinmiş sessizlik, bazen bir tabeladaki tek bir kelime… Bunlar neden zihnimde böylesine uzun ve katmanlı düşüncelere yol açıyor? Yoksa asıl mesele gördüklerim değil, onlarla yüzleşirken kendimde bulduğum sorular mı?
Her yolculukta daha az konuşmayı, daha çok bakmayı, dinlemeyi ve sabırla beklemeyi öğrenirim. Bir yabancının anlık gülümseyişi, bir durakta duyulan rüzgarın sesi zihnimin defterinde sessiz notlara dönüşür. Çünkü yolların öğretisi, çoğunlukla sessizdir. Bir süre sonra anlarsınız ki mesele varmak değil, bizzat yolda olmanın kendisi yavaşça anlam kazanır.
Geriye dönüp baktığımda, ne kadar uzaklaştığımı ve tuhaf bir şekilde ne kadar aynı kaldığımı görürüm. Yolculuklar, beni götürdükleri coğrafyalardan öte; içimde açtıkları mesafeleri ve kat ettiğim görünmez yolları gösterir.