Seyşeller’de 4 gün

03/04/2019

Hint Okyanusu’nun gözde tatil mekânı Seyşeller, dinlenmek ve yorgunluk gidermek için dünyanın en ideal yerlerinden biri. Turistlerin çoğu muhteşem plajlarda, rahat şezlonglara uzanıp, soğuk meyveli kokteyller içerek zaman geçiriyor. Stressiz tatilden zaman bulabilenler de çevredeki güzellikleri keşfediyor…

Biz de bütün zamanımızı kumsalda ya da havuz başında geçirmek yerine Seyşeller’in saklı cennetlerini görmek isteyenlerdendik. Bunun için farklı seçenekler vardı; teknelerle Praslin’e ya da La Digue’ye gitmek ya da araba kiralayıp Mahe Adası’nı yakından tanımak. İkinci seçeneği tercih edip adayı gezmeye karar verdik. Bunun için otelden bir araç kiralayıp yola koyulduk.

İşte bir günlük maceralı Mahe yolculuğumuzdan geriye kalan anılar…

Direksiyon sağda, trafik solda!

Mahe, Seyşeller’in en büyük adası. Başkent Victoria bu adada bulunuyor. Otelden kiraladığımız araçla saat 10 gibi yola çıktık. Aracın otomatik vites olmasını özellikle istemiştik. Günlük 50 euro’ya kiraladığımız araçla yaklaşık 90 kilometrelik bir yolculuk yaptık. Güzergâhta bulunan 20’den fazla plaja uğramamıza rağmen turu tamamladığımızda benzin deposu neredeyse aynı seviyedeydi.

Yaşayabileceğimiz en büyük sorun, bize göre ters şeritte araba kullanmaktı. Direksiyonun sağda, trafiğin solda olduğu bir düzene uyum sağlamak kolay olmadı. Dar yollar ve yolun her iki yanındaki açık su kanalları işimizi daha da zorlaştırdı. Bir aracın arkasına takılıp gitmek kolaydı ama trafiği en önde takip etmek oldukça stresliydi. Buna dönüşler ve park sorunu da eklendiğinde keyifli olacağını düşündüğümüz yolculuk işkenceye dönüştü. Birkaç noktada adanın trafiğini kilitleyip, girilmemesi gereken yollara girsek de büyük bir sorun yaşamadan ilginç deneyimi tamamladık. Hava karardığında yolculuğumuzu bitirmiş, kiraladığımız aracı kazasız belasız otelin otoparkına bırakmıştık.

Kuzey Sahili

Yolculuğa otelimizin bulunduğu Northolme bölgesinden başladık. Önce kuzeye yönelip Sunset Beach ve Glacis’e uğradık. Adanın kuzeyinde yer alan bu bölgede zamanımızın kısıtlı olması nedeniyle kısa süreli molalarla yetinmek zorunda kaldık. Anse Nord sahilinde aracı park edip, kumsalda dolaştık. Denize girip girmemek konusunda kararsızdık çünkü bizi bekleyen başka sahiller vardı. Anse Étoile ve Anse Nord d’Est sahillerini istemeyerek de olsa fazla zaman harcamadan geçmek zorunda kaldık.

Başkent Victoria

İlk uzun molamızı başkent Victoria’da verdik. Ada nüfusunun üçte birine ev sahipliği yapan kent aynı zamanda Afrika’nın en küçük başkenti. Kentin sokakları kalabalık, trafiği de diğer bölgelere oranla yoğun. Park sorunu yok denemez ama kısa bir aramadan sonra otoparklar bulunabiliyor.

Şehir merkezinde aracı park edip sokağa adım attığımızda, havadaki yoğun balık kokusundan ünlü Sir Selwyn Selwyn-Clarke balık pazarı yakınlarında olduğumuzu hissettik. Sabahın erken saatlerinde yoğun olan pazar, uğradığımızda tenhaydı. Öğle saatlerinde tezgâhlarda duran ve ağır kokular salan balıklar ve satıcılar dışında burayı gezen tek yabancı bizdik. Balıktan başka adada yetişen meyve ve sebzelerle, baharatlar da tezgahlarda alıcı bekliyordu.

İkinci durağımız Londra’daki Big Ben’in küçük bir kopyası olan Victoria Saat Kulesi oldu. 1903’te Seyşeller’in İngiliz kolonisi olmasından sonra bu kule adaya getirilmiş. Ada merkezinin bir diğer ilginç binası da Hindu tapınağı. Zamanınız varsa minik bir yağmur ormanı bulunan Botanik Bahçesini de gezebilirsiniz.

Batı Kıyısı

Victoria gezimizi tamamladıktan sonra adanın batı kıyısına yöneldik. Bu yol oldukça virajlı, dar ve bir yanı uçurumdu. Aracı kiralayan görevli, sağ direksiyonla ilk kez araç kullanacağımızı duyduğunda özellikle bu yola girmememizi söylemişti. Ancak adanın görülmeye değer en güzel manzaraları da bu yol üzerindeydi. Dikkatli bir şekilde bu dağ yoluna girdik. Sık sık durma imkânımız olmadı çünkü yol dardı ve aracı park edecek yer yok gibiydi. Uygun alanlar buldukça durabildik. Bunlardan ilki adanın tarihi köle mezarlığıydı. Geçmişi, korsanlık ve kölelikle anılan, yeri geldiğinde devrim yapan ada halkı buraya pek uğramıyormuş. Nedeni de hayaletler… Çevrede hala hayaletlerin olduğuna inandıklarından bu mezarlığı adaya gelen turistlerden başka kimse ziyaret etmiyormuş.

Mission Lodge izleme noktasına vardığımızda aracı park edip kısa bir yürüyüşten sonra muhteşem bir manzaraya sahip tepeye çıktık. Buradan Seyşeller’in batı kıyısı görünüyor. Bulutsuz ve açık havada sahili ve uzaklardaki adaları izlemek keyifliydi. Biraz ilerde bulunan Morne Blanc izleme noktasından adanın kuzey batı sahilleri de rahatça görünebiliyor. Sahile inmeden önceki son durağımız çay fabrikası oldu. Buradaki seyir terası da harika bir manzaraya sahip. Bir zamanlar adanın önemli geçim kaynağı olan bu fabrika zamanla unutulmuş, artık turistlerden başka pek uğrayan yok. Buradan adaya özel çaylar aldıktan sonra yola devam ettik.

Morne Ulusal Parkı sona erip sahile ulaştığımızda sağa dönüp Port Launay’a geçtik. Burada uğranması gereken güzel bir doğal koruma sahili var. Bu sahilde biraz mola verip yüzdükten sonra yerel satıcıların sattığı Hindistan cevizleri ve diğer tropikal meyvelerle serinledikten sonra güneye yöneldik.

Kısa bir yolculuktan sonra adanın en güzel sahillerinden biri olan Grand Anse’de denize girdik, sahilde uzun bir yürüyüş yaptık. Cimetiere ve Polite sahillerini geçip Boileau’da tekrar mola verdik, bol bol yüzüp dinledikten sonra Louise ve A La Mouche sahillerini geçip Takamaka seyir noktasında durduk. Adanın en güzel manzaralarından birine daha tanık olduktan sonra Takamaka sahilinde, güneye doğru devam eden yolculuğumuzu bitirdik, çünkü adanın sonuna gelmiştik. Buradan batı kıyısına geçip kuzeyde kalan Victoria’ya yöneldik.

Hava kararmak üzereydi. Mesai saati trafiği artmıştı. Havaalanının önündeki yolla kuzeye giderken Eden Adası’nda son molamızı verdik. Seyşeller’in lüks yatlarının demirlediği bir marinaya sahip olan Eden Adası, zenginlerin uğrak noktası. Küçük bir alışveriş merkezi etrafında konaklama tesisleri ve villalardan oluşan bu adada çok sayıda lüks yat demir almak için sahiplerini bekliyor.

Victoria’yı geçip son durağımız Beau Vallon’a yöneldik. Bu sahilin en uç noktasına gidip uzaktan otelimizi ve önümüzde uzanan sahili izledik. Adaya geldiğimiz ilk gün, bizi otele götüren taksi şoförünün anlattıklarından Beau Vallon’un, Mahé’nin popüler plajlarından biri olduğunu öğrenmiştik. Özellikle hava karardıktan sonra adanın en hareketli yerlerinden biri oluyormuş. Güneş henüz batmadığından fazla kalabalık yoktu ama yol kenarındaki birkaç restoran akşam hazırlıklarına başlamıştı. Benzincide durup depoyu doldurduk. Aslında depo boşalmamıştı, gün boyunca 150 rupi’lik (50 TL) benzin harcamıştık.

Otele geldiğimizde stresli ama bir o kadar da unutulmaz yolculuk geride kalmıştı. Güneş tam karşımızdan batmış gökyüzünde renk şöleni başlamıştı. Bu manzaranın tadını Takamaka kokteylleriyle çıkardık. Uzun yolculuğumuzun son durağı otelin restoranı oldu. Hint mutfağının eşsiz lezzetleri okyanusun lezzetlerine karışırken Mahe’de unutulmaz bir gün daha sona eriyordu.

3 – 6 Nisan 2019 (Seyşeller Gezisi)

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

BAŞKA ŞEHİRLER

Efsane isimlerin izinde gizemli yolculuklar

Sevgili İstanbul

Eski İstanbul'dan anılar, gerçek hayat hikayeleri

AMERİKAN MEDYASINDA 11 EYLÜL

11 Eylül saldırıları ve Amerikan medyasının olaya yaklaşımı

PARK OTEL OLAYI

Bütün ayrıntılarıyla Park Otel mücadelesi...
Önceki Yazı

Hayat, devam eden bir yolculuksa eğer…

Sonraki Yazı

Mark Twain’e ait olmayan bir söz