Kayıp Çöl Şehirleri

BAE'nin yaklaşık %95'ini kaplayan çöl şüphesiz hala pek çok sır saklıyor. Neredeyse her yıl, bu ülkenin geçmişine dair boşluğu dolduran önemli keşifler yapılıyor. Tüm bu yerler ve daha pek çoğu Dubai'ye arabayla bir saatlik mesafede ve halkın kolayca ulaşabileceği bir konumda.
20/12/2023

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), abartılı gökdelenlere olan tutkusu, lüks hayatı, petrol ve gaz sayesinde sahip olduğu finansal güçle tanınıyor. Dubai, göz kamaştırıcı mimarisi ve zahmetsiz zenginliğiyle ultra-modern bir imaj çiziyor. Peki ya geçmişi? Siyah altın bu insanları zenginleştirmeden önce bölge hakkında gerçekte ne biliyoruz?

Bu gösterişli imajın altında tarihin derinliklerinde kalan bazı sırlar var ama bunları öğrenmek isteyen kimse yok.

Dubai’nin 21. yüzyılın en çok konuşulan şehirlerinden biri olduğuna şüphe yok. Lüks gökdelenleri, yılda on altı milyon turisti ve uluslararası yolcu sayısına göre dünyanın en işlek havaalanıyla gelenlere büyülü bir dünya sunuyor. Gelenlerin görmek istemediği bir başka özelliği daha var Dubai’nin. Binlerce yıl öncesine uzanan gizemli tarihi…

Dolayısıyla arkeoloji ve eski eserlerin çoğu insanın Dubai ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilendirdiği şeyler olmaması anlaşılabilir. Yine de bu çöl krallığı şaşırtıcı derecede zengin bir tarihe sahiptir.

Boş bir çöl gibi görünen BAE’de, henüz yeni keşfedilmekte olan ve Arap Yarımadası’ndaki insan gelişiminin beklenmedik bir öyküsünü ortaya koyan birçok kayıp şehir ve arkeolojik alan bulunuyor. 100.000 yıl önce insanların ‘Afrika’dan ilk çıkışından’, binlerce yıl süren göçebe avcı-toplayıcı yaşamdan, tarımın gelişmesine ve ardından dünyayı değiştiren bir teknoloji olan bronz için önemli bir merkez haline gelmesine kadar pek çok gelişme bugün neredeyse tamamı çöllerle kaplı bu topraklarda yaşanmış.

Gizemli Magan Ülkesi

Magan Ülkesi hızla tüm Orta Doğu bölgesinin ve özellikle de o dönemde Sümer’de ortaya çıkan Ur ve Uruk gibi dünyanın ilk şehirlerinin alet ve silahlar için başlıca bronz tedarikçisi haline geldi.

Beş bin yıl önce Dubai’nin doğusundaki Hajar Dağları’nda yaşanan gelişmeler dünyayı değiştirdi. Binlerce yıl boyunca sadece yetersiz bir avcı-toplayıcı varlığını destekledikten sonra, Umman ile bugünkü sınıra yakın bölgede nadir bulunan bir bakır kaynağı bulundu. Çok geçmeden insanlar madeni çıkarmayı, kalayla karıştırarak bronz üretmeyi öğrendi. Bu insanların yaşadığı bölgeye Magan deniyordu.

Magan Ülkesi hızla tüm Orta Doğu bölgesinin ve özellikle de o dönemde Sümer’de ortaya çıkan Ur ve Uruk gibi dünyanın ilk şehirlerinin alet ve silahlar için başlıca bronz tedarikçisi haline geldi. Bronz, bu yerlerde tarımın daha verimli hale gelmesine ve medeniyetin yükselmesine yardımcı oldu.

BAE’nin üçüncü büyük şehri olan Al Ain’in hemen kuzeyindeki Hili’de yaklaşık elli dönümlük bir alanda bu dönemden kalma çok sayıda bina, mezar ve falaj su yollarının bölümleri bulunur. Bu bölge aynı zamanda BAE’nin tek UNESCO Dünya Mirası alanının merkezini oluşturmaktadır. En önemli özelliği, güzel bir şekilde restore edilmiş, yaklaşık on metre çapında dairesel bir mezar ve üzerinde oyulmuş iki oriks bulunan süslü bir giriş kapısıdır. Taş bloklar o kadar hassas bir şekilde kesilmiştir ki aralarına bir parça tel bile girmiyordu. Machu Picchu’daki büyük İnka taş duvarlarının daha küçük bir versiyonu gibiydi, ancak Hili mezarındaki taş işçiliği 4.700 yıllıktı.

Demir Çağı’nın Kayıp Şehirleri: Mleiha, Tell Abraq ve Ad-Dur

2018 yılında Mleiha, çok sayıda önemli arkeolojik bulgusu nedeniyle resmi olarak UNESCO Dünya Mirası alanı ilan edilmiştir. Bu arkeolojik alanlar, Paleolitik Dönem’e kadar uzanan dünyanın en eski insanlarından bazılarına bir bakış sağlamaktadır.

2000 yıl ileriye gittiğimizde, demir bronzun yerini almış ve Arap yarımadasındaki yaşamda devrim yaratmıştı ve demirin üretilip işlendiği kilit yerlerden biri de Dubai’den arabayla yaklaşık bir saat uzaklıkta, Al Dhaid yakınlarındaki çölün kenarında müstahkem bir kasaba olan Mleiha’ydı.

Milattan sonraki en parlak döneminde Mleiha bölgedeki en büyük yerleşim yerlerinden biriydi. Yüzlerce ev ve metal işleme alanıyla bir mil genişliğinde bir şehirdi. Demir Çağı’nın ortalarından terk edilip unutulduğu MS 1. yüzyıla kadar 500 yıldan fazla bir süre boyunca sürekli olarak iskân edildi. Sonra duvarları yıkılmaya ve sürüklenen kumlarla kaplandı.

Kısmen restore edilen yaklaşık 200 metre karelik demir dökümhanesinin duvarları bugün metal bir hangarın altında yer almaktadır. Kazılarda, kale tarafından korunan ve çok sayıda evle çevrili, hem silah hem de sikke üreten iki demir dökümhanesi ortaya çıkarılmıştır. Bu keşif önemli sayıda insanın burada yaşadığını ve çalıştığını göstermektedir.

Demir külçeler ve bitmiş ürünler Mleiha’dan kuzeye, Tell Abraq ve Ad-Dur’daki kıyıya taşınıyor, buradan da Basra Körfezi üzerinden Mezopotamya ve Levant’taki müşterilere gönderiliyordu.

Tell Abrak ve Ad-Dur kendi başlarına dikkate değer yerlerdir. Tell Abrak, Hili’nin işgal edilmesinden kısa bir süre sonra iki bin yıl boyunca sürekli olarak iskân edilmiştir ve uzun yıllardır aktif bir arkeolojik alandır. Yakınlardaki Ad-Dur, modern Umm al-Quwain’in karşısındaki kıyıda yer alır ve yaklaşık dört mil genişliğinde devasa bir alandır. Kıyıdaki kum tepelerinin arasında bozulmadan duran antik evlerin taşlarını keşfetmek kolaydır.

Julfar: Ortaçağ Araplarının Kayıp Şehri

Arabistan’ın en meşhur kayıp şehirlerinden biri Julfar’dır. Tarihçiler yazılı kayıtlardan var olduğunu bilmelerine rağmen bu şehri hala bulamadılar. Bu ortaçağ şehrin Efsanevi Arap denizci Ahmed ibn Mecid‘e ve hayali Denizci Sindbad‘a da ev sahipliği yaptığı iddia edilir. Harabeye dönmeden ve neredeyse iki yüzyıl boyunca insan hafızasından kaybolmadan önce bin yıl boyunca varlığını sürdürmüştür. Diğer çöl şehirlerinin aksine, Julfar gelişen bir limandı, hatta Orta Çağ’da Körfez Arap ticaretinin merkeziydi.

Julfar’ın Dubai’nin kuzeyinde Basra Körfezi kıyısında bir yerde olduğu biliniyordu, ancak gerçek alan ancak 1960’larda arkeologlar tarafından bulundu. Bölgede bulunan en eski yerleşim izleri 6. yüzyıla aittir ve o zamana kadar bölge sakinleri Hindistan ve Uzak Doğu’ya kadar rutin olarak ticaret yapmaktaydı.

10 ve 14. yüzyıllar Julfar ve Arap denizciliği için altın çağdı. Arap denizciler rutin olarak dünyanın yarısını dolaşıyordu. Örneğin, Avrupalılar Hint Okyanusu’nu geçip Basra Körfezi’ne ulaşmadan çok önce Araplar Avrupa sularına yelken açmışlardı. Bu yolculukların ve ticaretin ana üssü olan Julfar, bin yılı aşkın bir süre boyunca güney Körfez’in en büyük ve en önemli şehriydi. Arap tüccarlar rutin olarak Çin’e kadar on sekiz aylık devasa bir deniz yolculuğu yapıyor ve akla gelebilecek hemen her şeyin ticaretini yapıyorlardı.

Böylesine değerli bir ticaret merkezi rakip güçlerin sürekli dikkatini çekiyordu. Portekizliler 16. yüzyılda kontrolü ele geçirdiklerinde Julfar yaklaşık 70.000 kişinin yaşadığı önemli bir şehir haline gelmişti. Bir asır sonra Persler burayı ele geçirdi, ancak 1750’de Şarika’dan gelen Qawasim kabilesine kaptırdılar ve bu kabile Ras al-Kaymah’a yerleşerek bugüne kadar burayı yönetmeye devam etti. Eski Julfar zamanla kıyıdaki kum tepeleri arasında unutuldu. Bugün büyük olasılıkla Julfar’ın büyük bir kısmı Ras al-Kaymah’ın kuzeyindeki genişleyen kum tepelerinin altında gizleniyor.

BAE’nin yaklaşık %95’ini kaplayan çöl şüphesiz hala pek çok sır saklıyor. Neredeyse her yıl, bu olağanüstü ülkenin geçmişine dair boşluğu dolduran önemli keşifler yapılıyor. Tüm bu yerler ve daha pek çoğu Dubai’ye arabayla bir saatlik mesafede ve halkın kolayca ulaşabileceği bir konumda. Ancak bugünkü Dubai’nin lüks ve rahat yaşamından uzaklaşıp buralara yolculuk edenlerin sayısı çok az. Pek çok kişi için alışveriş merakı tarihin gizemlerini çözmekten daha cazip görünüyor.

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Çöldeki nehir! Gerçek mi efsane mi?

Al İşte İstanbul - Ara Güler
Sonraki Yazı

Al İşte İstanbul