Varmadan gitmek

Yolculuk düz bir çizgi değil, tamamlanmış bir dairedir. Sözde varış noktası neresi olursa olsun gerçek varış noktası kendi kapınızın önüdür.

Uzun süre ayrı kaldıktan sonra eve dönmek garip bir duygudur. Faslı kaşif İbn Battuta, 14. yüzyıl İslam dünyasının büyük bir bölümünü dolaşmış ve “seyahat etmek sizi yabancı topraklara götürür, sonra da kendi topraklarınızda bir yabancı olarak bırakır” diye yazmış.

Tuhaf bir yer değiştirmedir bu. Bazen birkaç gün bazen de aylarca sürebilir. Siz artık eski siz değilsinizdir. Tanıdığınız şehrin sokakları insanlarıyla birlikte değişmiştir. Şehrin mekanları yabancılaşırken gördüğünüz geride bıraktığınız yolculuklara dalarsınız. Bir dağın zirvesinde soluduğunuz havayı, ormanın serinliğini, denizin kokusunu hatırlarsınız.

Geriye dönüp bakıldığında hafızanın somut birer manzarası çıkar karşınıza. Navajo Vadisi’ne düşen yağmur damlaları, Alplerin karı, İspanya’da tozlu bir yolun virajı, Klimanjaro’da parıldayan güneş ışığı… Geçmişin izinde yol alırsınız.

Anılar, yolculuklar, zaman, mekan konularından bahsederken sevdiğim bir hikaye geldi aklıma.

İki hayalperestin hikayesi

Kahireli zengin bir adam servetini kaybeder ve elinde evi ile bahçesindeki çeşmeden başka bir şey kalmaz. Bir gece rüyasında gizemli bir adam belirir ve ona İsfahan’a giderek servetini bulabileceğini söyler. Ancak İsfahan çok uzaktadır, her türlü tehlikeyi barındıran bir yerdir. Elini yüzünü yıkadıktan sonra rüyasını unutur.

Ancak ertesi gece ve bir sonraki gece, aynı yaşlı adam aynı talimatlarla tekrar görünür. Bunun üzerine servetini yitiren adam çantasını toplar ve zenginliğe ulaşmak için yola koyulur. Uzun bir yolculuktan sonra İsfahan’a varır ama yorgunluktan bitkin düşmüştür. Bir camiye sığınır, ancak onu gören bir polis şefi tarafından tutuklanır çünkü şef onu bir gece önce o mahallede bir ev soyan hırsıza benzetmiştir. İyice dövüldükten sonra hapse atılır.

Orada günlerce kalır. Bir gün kendisini tutuklayan polis Kahire’deki evini geride bırakarak neden İsfahan’a geldiğini sorar. Adam rüyalarını anlatır, polis şefi kahkahalarla güler çünkü o da gençken benzer rüyalar görmüştür. Bu rüyalarda gizemli bir yaşlı, ona Kahire’ye gitmesini söylemiştir. Orada, filanca semtte, bahçesinde çeşme olan bir ev göreceğini, bahçedeki çeşmenin altını kazdığında içi altın dolu bir küp bulacağını söylemiştir. Ama o hikayeyi anlattığı adamın aksine kendisine söylenen uzun yolculuğa çıkmamıştır. Polis “Ben Bağdat’a gitmedim; ama sen rüyana inanıp bu sefil yolculuğa çıktın” der ve cebine evine dönecek kadar para koyup onu serbest bırakır.

Adam Kahire’ye döndüğünde, doğruca bahçesine gider ve kazmaya başlar. Elbette, çeşmenin altında bir hazine bulur. Hazine başından beri oradadır ve o hayatını tehlikeye attığı yolculuğun sebebidir.

Kendine yolculuklar

Bu hikâye, yüzyıllar boyunca Orta Doğu’nun dört bir yanından derlenen hikâyelerin bir araya getirildiği “Binbir Gece Masalları” kitabından… Zamanla çok sevilmiş, dilden dile yayılmış, dünyanın farklı coğrafyalarında anlatılmış. İngiliz versiyonunda, bir seyyar satıcı Norfolk’taki Swaffham’dan Londra Köprüsü’ne yolculuk eder, ancak servetinin evindeki bir meşe ağacının altında yattığını öğrenir. Bir başka versiyon Somerset’te geçer ve adam bir ayakkabıcıdır. Bir Aşkenaz Yahudi varyantında, bir haham Krakow’dan Prag’a (ya da Prag’dan Varşova’ya, kimin anlattığına bağlı olarak) seyahat eder.

Dünyayı görmeden o hazineyi göremezsiniz. Evde kalarak evi tanıyamazsınız. Önce başka yerleri görün başka hayatları tanıyın.

Masalın anlattığı fikre İskoçya, İrlanda, Danimarka, İsviçre, Hollanda, Avusturya, Türkiye ve İran’da rastlamak mümkün. Jorge Luis Borges orijinalini İki Hayalperestin Hikâyesi’ne uyarlamış, çeşmenin yerine incir ağacı koymuş, Paulo Coelho ise İspanyol bir çoban çocuğun yıkık bir kilisede gördüğü hazine hayaliyle başlayan ‘Simyacı’ adlı romanında bu hikâyenin yapısını ödünç almış.

Kahireli yolcunun hikayesi kahramanın sonsuz yolculuğunu hatırlatıyor. O da bir arayış için yola çıkar. Bilgi edinmek için acıların üstesinden gelir. Yolculuğu onu sonsuza dek değiştirir yeni bir içgörüye sahip olur.

Yolculuk düz bir çizgi değil, tamamlanmış bir dairedir. Sözde varış noktası neresi olursa olsun gerçek varış noktası kendi kapınızın önüdür.

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Çocukluk halleri
Önceki Yazı

Mahalle kültürü

Hüznün de fotoğrafı çekilir...
Sonraki Yazı

Hüznün fotoğrafı