navajo

Şüphe

Beyaz adamın bıraktığı derin travma, Ay yolculuğu gibi insanlık için yepyeni bir adımda bile yankılandığı söylenir. Bu konuda anlatılan hikaye aynı zamanda şüpheye dair algımıza da ışık tutar.

Uzay çağının en büyük serüvenine hazırlanırken, NASA’nın seçkin astronotları, Ay’ın soluk manzarasını taklit eden bir eğitim alanında ter döküyorlardı. 1969 yazında gerçekleşecek olan insanlık tarihinin en önemli adımına hazırlık, Arizona ve Nevada’nın ıssız çöllerinde, güneşin acımasızca kavurduğu, krateri andıran arazilerde yapılıyordu. Apollo programının çalışanları, Ay’ın sert koşullarına uyum sağlamak için binlerce saati bu topraklarda geçiriyordu. Ancak bu topraklar yalnızca astronotlara değil, yüzyıllardır burada yaşayan Navajo, Hopi ve Paiute gibi yerli halklara da ev sahipliği yapıyordu.
Bir öğleden sonra, uzayı fethetmeye hazırlanan astronotlar, çöl manzarasının içinden beliren yaşlı bir yerli ile karşılaştılar. Kırışıklarla dolu yüzü, bu toprakların hafızası gibiydi. Yavaş ve meraklı adımlarla yanlarına yaklaşıp, kırık bir İngilizce ile sordu:
“Burada ne yapıyorsunuz, yabancılar?”
Astronotlar misyonlarını anlattılar:
“Biz astronotuz, birkaç ay içinde Ay’a gidecek olan bir ekibin parçasıyız. Burada, Ay yüzeyini andıran bu arazide eğitim görüyoruz.”
Yaşlı adamın gözleri, bu sözleri duyunca bir an parladı. Sonra derin düşüncelere dalmış gibi gökyüzüne baktı ve uzun bir sessizliğin ardından konuştu:
“Eğer gerçekten Ay’a gidecekseniz, sizden bir ricam var.”
Astronotlar birbirlerine bakıp merakla sordular:
“Nedir istediğiniz?”
Yaşlı adam, gökyüzüne yönelmiş kırışık ellerini indirip cevap verdi:
“Bizim halkımız yüzyıllardır Ay’da kutsal ruhların yaşadığına inanır. Onlar atalarımızın ruhlarıdır ve bizim dünyamızı yukarıdan izlerler. Size kabilemden önemli bir mesaj vermek istiyorum. Bu mesajı oradaki ruhlara iletir misiniz?”
Astronotların lideri olan Neil Armstrong, saygılı bir tavırla eğildi:
“Tabii ki, mesajınızı iletmekten onur duyarız. Nedir bu mesaj?”
Yaşlı adam, birden kendi dilinde melodili, ritmik bir şekilde bir şeyler söylemeye başladı. Sesi çölün rüzgârıyla birlikte dans ederken, astronotlar dikkatle dinliyorlardı. Adam, sözlerini bitirdikten sonra:
“Bu sözleri tekrar edin, lütfen. Tamamen ezberleyene kadar,” dedi.
Astronotlar, yabancı sesleri taklit etmeye çalışarak sözleri defalarca tekrarladılar. Bu süreç, güneş batana kadar devam etti. Sonunda, mesajı ezberlediklerinden emin olduklarında, astronotlardan biri sordu:
“Peki, bu sözler ne anlama geliyor?”
Yaşlı adam, bilge bir tavırla gülümsedi:
“Bunu size söyleyemem. Bu, yalnızca kabilem ve Ay ruhlarının bildiği kutsal bir sırdır. Siz sadece elçisiniz.”
Astronotlar, bu gizemli görevi kabul ettiler ve üslerine döndüler. Ekibin içinde bu sözlerin anlamını merak eden Michael Collins, bir antropolog arkadaşıyla iletişime geçti. Birkaç gün sonra yerli dilleri konusunda uzman bir dilbilimci bulundu ve astronotların büyük bir ciddiyetle ezberlediği sözler tercüme edildi.
Tercüman, sözleri duyar duymaz kahkahalara boğuldu. Gülmesi durduğunda, kızarmış gözlerle açıkladı:
“Bu adam size verdiği mesajda şöyle diyor: ‘Bu adamların size söylediği hiçbir şeye inanmayın. Önce bizim topraklarımızı çaldılar, şimdi de sizinkileri almaya geliyorlar!'”
Astronotlar bir an donakaldılar. Sonra, birbirlerine bakıp, kendi saflıklarına gülmeye başladılar. İşte böylece, insanlık Ay’a ayak basmaya hazırlanırken, yeryüzündeki en eski kültürlerden biri onlara değerli bir ders vermişti: İletişim her zaman göründüğü gibi değildir.
Bu olay, NASA arşivlerinde bir anekdot olarak kaldı. Apollo 11 mürettebatı, 20 Temmuz 1969’da Ay’a iniş yaptığında, Neil Armstrong’un “İnsanlık adına küçük bir adım, insanlık için büyük bir sıçrama” sözlerinin ardından, mikrofonun kapalı olduğunu düşündüğü bir anda, ezberlediği o gizemli yerli sözlerini mırıldandığı söylenir. Kayıtlarda yer almayan bu fısıltı, belki de uzayın derinliklerinde yankılanmaya devam ediyordur.
Bugün, dijital çağın baş döndürücü hızında, iletişimin özü değişmedi. Elektronik postalar, anlık mesajlar, sosyal medya paylaşımları ve televizyon yayınları arasında, hâlâ birbirimize anlattığımız hikâyelerin büyük bir kısmı dedikodulardan, yarı-gerçeklerden ve yanlış anlaşılmalardan oluşuyor.
Bu hikaye, büyük anlatıların, teknolojik ilerlemenin ve keşif arzusunun ardında, tarihsel acıların ve haklı şüphelerin nasıl pusuda bekleyebileceğini hatırlatır. Belki de yaşlı yerlinin verdiği mesaj, yalnızca astronotlara değil, tüm insanlığa bir hatırlatmaydı: Ay’ı “keşfetmeye” gidenler, onun için sadece başka bir yeri “çalmaya” gelenlerdi. Yaşlı adamın gözünden, teknolojik ilerlemenin temsilcisi olan bu uzay giysili figürler, geçmişte atalarının topraklarını ellerinden alan sömürgecilerden farksızdı.

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Dear Istanbul

Dear Istanbul

following footsteps

FOLLOWING FOOTSTEPS

Sevgili İstanbul

Başka Şehirler - Remzi Gökdağ

Başka Şehirler

Son Eklenenler

ölü internet teorisi 1

İnterneti Robotlar mı Yönetiyor?

İnternet, bir zamanlar özgür fikirlerin, insan yaratıcılığının ve sınırsız bilginin merkeziydi. Oysa bugün, çevrimiçi dünyanın perde arkasında görümez, gizli bir ordu var.…
Hüznün de fotoğrafı çekilir...

Hüznün fotoğrafı

İstanbul'a akşam çökmektedir. Minarelerin suya düşen gölgeleri kaybolurken bir adam belirir. Rıhtımdaki sandalyelere kamerasını doğrultur ve basar deklanşöre. Karanlık yoğunlaşır, adam, sandalyeler,…
sosyalmedya2

İnterneti Zehirleyen Azınlık

Sosyal medyada gördüğümüz öfke ve kutuplaşma, toplumun gerçek sesi değil; küçük bir azınlığın gürültüsü. Algoritmalar bu aşırı sesleri öne çıkarıyor, makul çoğunluğu…
Zamansız Yolculuklar

Zamansız Yolculuklar

Bir kıtanın uçsuz bucaksız sahillerine vuruyor dalgalar. Kumlar bilinmeyenin sınırlarına uzanıyor. Karşımda sonsuzluğa açılan bir okyanus; ardında, hiç duyulmamış masalları saklayan derin…
okyanus

Hatırlamaya Çalıştıklarımız

Hatırlamaya çalıştıklarımızla, unutmayı umduklarımız... Hangilerini saklayacağız, hangilerini şefkatle uğurlayacağız. İşte asıl mesele bu…
ai haber

Haberim Yok

Bugün gazetecilik, reyting ve tıklanma peşinde koşan bir oyun haline geldi. Gerçek habercilik toplumu doğru bilgilendirmek ve gerçekleri ortaya çıkarmakken, medya artık…
sosyalmedya4
Önceki Yazı

Tesadüfler kaderimiz mi?

01
Sonraki Yazı

Unutulan Soru