Turizm sömürgesi

Deniz ve güneşimizi çok ucuza satıyoruz! Türkiye, yapılan onca yatırıma rağmen, yabancı turistler için hala “ucuz tatil cenneti”. Üstelik Türkiye’de yerli turistler yabancı turistlerden daha fazla para ödeyerek tatil yapıyor. Bu “ucuz tatilin” faturasını önlem alınmazsa Türk halkı ödeyecek!

Türk turizmi son yıllarda büyük bir atağa geçti. Grafiği her geçen yıl yükseldi. Sahillerimizde inşa edilen modern tesisler Türki ye’nin övünç kaynağı oldu… Tesisler turistle, cepler dövizle doldu… Şu kadar turist geldi, bu kadar döviz bıraktı vesaire, vesaire…

Bu sözler, madalyonun bir yüzündeki görüntüyü anlatıyor. Diğer yüzde yer alan endişe verici tablo ise Türkiye’nin turizm alanındaki gelişme umudunu karartıyor. Çünkü Türkiye turizmde sermayeden yiyor! 80’li yıllarda Akdeniz’in en güzel ve en bakir sahillerine kurulan yüzlerce yepyeni mükemmel tesis hak ettiği değerin çok altına gidiyor! Gerek kendi politikasızlığının gerekse de Körfez Krizi ve PKK bombalarının doğurduğu olumsuz koşullar nedeniyle Türkiye, ucuzcu yabancı turistlerin tatil cennetine dönüşmüş bulunuyor.

Yaklaşık 300 dolar ödeyen bir Fransız turist; Türkiye’ye uçakla gelip, beş yıldızlı bir otelde kalıp, yine uçakla dönebiliyor. Türkiye bir anlamda yabancı turisti “sübvanse” ediyor.

Türkiye’nin güney sahillerin de beş yıldızlı oteller yabancı turistlerden 30 mark yatak ücreti alırken, bu rakam Türk turistler için 100 marka yükseliyor. Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Ali Güreli de “Sektörde son 10 yılda pek çok tesis yapıldı. Buna rağmen fiyatlarımız rakiplerimize oranla yüzde 30-40 daha ucuz” diyerek, yaşanan sorunu özetliyor. Pazarlama politikasında yapılan yanlışlarla birlikte, Türkiye’ye yapışan bu “ucuz ülke” imajı, zengin turistin göründe kalitesizliği simgeliyor.

Üstelik amortisman bedelleri hesaplanmadan saptaman düşük yatak ücretleri, büyük paralar harcanarak kurulan otel ve tatil köylerinin gelecekte kendini yenilemesinin önünde bir engel oluşturuyor. Yani Türkiye turizm alanında sorunlu bir geleceğe koşuyor…

Hedef kitle turizmi

Türkiye’nin turizm konusundaki durumunu daha iyi anlayabilmek için 1980’li yıllara bir göz atmak gerekiyor.

Özal hükümetinin turizmi öncelikli bir sektör olarak ele alıp beşinci beş yıllık kalkınma dönemi içinde desteklemesiyle birlikte Ege ve Akdeniz sahillerinde lüks otel ve tatil köylerinin yapımına başlandı. Devletten sağlanan uzun vadeli teşvik kredileriyle yapılan bu tesisler Alanya ile İzmir arasındaki kıyı şeridinde yoğunlaştı. Türkiye’nin yatak kapasitesinin yüzde 80’i bu bölgedeydi.

Kitle turizmine yönelen Türkiye’nin satacak denizi ve güneşi vardı ve bunun potansiyel alıcısı olan Avrupalı tatilciler hedeflendi. Turizm modeli bu anlayışa göre şekillendi.

Yatırımlarda ağırlık, beş yıldızlı oteller ve lüks tatil köylerine verildi. Birbiri ardına yapılan bu tesislerin dünya standartları içinde belirlenmiş, “olması gereken” fiyatları vardı.

Ancak “Türkiye bu rakamlara bu tesisleri satabilecek mi?” sorusu hiç irdelenmemişti. Yatırımcılar, “Dünya standartlarında yapılan bu tesisler nasılsa belli bir fiyata satılır” düşüncesiyle yola çıkıyordu. Ancak bu düşünce piyasa gerçeklerine aykırıydı. Tesisler yapılırken boş yatakların ne şekilde doldurulacağı hiç hesaplanmadı. O dönemde hizmete giren tesislerin çoğu tanıtım ve pazarlama etkinliğine girmedi. Binlerce turistin kapıda bekleyeceğini umuyordu!

Sonra bu tesisler açıldı. Doluluk oranı yüksek olmayınca da “Nerede bu turistler?” sorusu duyuldu. İşletmeciler, yataklarını istedikleri rakamlara satamayınca da fiyatların indirilmesi gündeme geldi.

Bu otel ve tatil köyleri hizmete girdikten sonra Türkiye kendini, Akdeniz çanağı içinde yeni bir “turizm merkezi” olarak sundu. Türkiye’nin rakipleri İspanya ve Yunanistan’dı. İtalya ve Fransa ise “turist kapma yarışını” ayrı bir model içinde sürdürüyordu.

Türkiye’nin ortaya yeni tesislerle çıkması, kısa süre içinde Ege ve Akdeniz sahillerinin cazibesini artırdı ve Türkiye özellikle Yunanistan’dan ciddi bir pay kaptı.

Körfez Savaşı darbesi

Turizmde bir “balayı dönemi” yaşanıyordu. Bu döneme önce Körfez krizi ve ardından PKK’nın turizmi hedef alan terör eylemleri son verdi. Türkiye’nin turizmdeki Avrupalı rakipleri, pastadan giderek daha yüksek paylar almaya başlayan bu doğu Akdeniz ülkesinin yükselişinden zaten çok rahatsız olmuşlardı ve PKK’nın saldırılarını yaygın bir medya kampanyası eşliğinde Türkiye’nin aleyhine kullandılar, Türkiye’ye gitmeye niyetlenen turisti korkutarak yolundan çevirdiler. Türk otelciler ise yabancı acentaların “damping şantajına” boyun eğmek zorunda kaldılar, bu kadar imaj tahribatına rağmen hala Türkiye’de tatil yap maya “razı olan!” turistlere odalarını yok pahasına sattılar. O gün bu gündür, Türk turizmi ucuza çalışıyor!

Türkiye’nin Avrupalı rakipleri. Özellikle 1991 yılında yaşanan Körfez Savaşı sonrasında, Avrupa’da yaşanan durgunluğun Türkiye’ye yansıması, olgunluk dönemini tamamlayamayan turizm sektöründe büyük bir paniğe neden oldu. Fiyatlardaki damping Türkiye’nin kalite imaj olumsuz yönde etkiledi; zengin turist Türkiye’den iyice Türkiye’de yatak kapasitesinin yüzde 80’i devletin tahsis ettiği araziler üzerinde kurulmuştur. Yani devlet yapacağını yaptı, teşviğini verdi. Bundan sonra devletten maddi katkı beklememek gerekiyor. Madem serbest piyasa ekonomisi diyoruz, insanlar kendi yağıyla kavrulmalıdır. Bu güzelim tesisler, bu doğa, bedavaya satılmamalıdır.”

Uygun, Türkiye’deki kadar güzel tesislerin Akdeniz havzasındaki başka ülkelerde olmadığını belirtiyor ve yabancı ülkelerle Türkiye arasındaki fiyatlandırma çelişkisini de şöyle dile getiriyor:

“Tesisimiz, servisimiz mükemmel. Almanya’ya bir fuara gittiğimizde bir otele geceliğine 480 mark, kahvaltı için de 32 mark ödüyoruz. Bir Alman aynı parayla, Türkiye’ye uçakla geliyor, o güzelim otellerde bir hafta kalıyor, yiyor, içiyor ve gidiyor. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Bu güzelim tesislerimiz bu kadar ucuza gitmemeli.”

“Nereye baksanız ucuz turizm”

Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Ali Güreli de sektördeki fiyatlandırma politikasından yakınarak şunları anlatıyor:

“Fiyatlarımız rakiplerimize oranla yüzde 30-40 ucuz. Bu sorunu devletle olan görüşmelerimizde gündeme getiriyoruz ve bu fiyat politikasının değişmesini bekliyoruz. Türkiye’de nereye bakarsanız bakın ucuz turizmi görüyorsunuz. Halbuki belli bölgelerde bunu kısıtlamak, bir planlama yapmak gerekiyor. Planlama olmadığı için beş yıldızlı o tellerimiz üç yıldız fiyatına satılıyor.”

Güreli, bu yanlışın düzeltilmesinin sektörün toparlanması ve örgütlenmesinden geçtiğini de belirterek, Türkiye’nin yurtdışında tanıtım yatırımlarına öncelik vermesini istiyor.

Turizm eski Bakanı ve İstanbul Milletvekili Bahattin Yücel bu kısır döngüden çıkılması için Türkiye’nin turizmdeki hizmet arzını çeşitlendirmesinden yana Yücel’e göre Türkiye geliri düşük ve yüksek turistlerin tümüne seslenecek bir hizmet çeşitliliğine gitmeli.

TURSAB Başkanı Talha Çamaş Türkiye’nin turizmde içinde bulunduğu durumu doğal karşılıyor. Çamaş, geçmişte üç ülkenin paylaştığı pazarda şimdi on ülkenin bulunduğunu belirterek “Fiyatı arz talep, piyasa be lirler” diyor. Çamaş, talebin düştüğü dönemde fiyatlarla oynamanın doğal olduğunu söylüyor.

“Sektör yeni hedeflere açılmalı”. Seyahat acentaları yetkilileri, Türkiye’ye gelen turist sayısının her geçen yıl arttığını ancak bu sayıya günübirlikçi adı verilen Polonyalı, Bulgar ve Romen turistlerin de dahil olduğu nu belirterek, asıl hedefin Avrupalıların yanı sıra ABD’li, Kanadalı, Japon ve Arap turistler olması gerektiğini belirtiyor.

Turizmciler, gelir düzeyi yük sek turist gruplarına yönelik düzenlenen uluslararası fuarların turizm gelirlerini artırmada büyük önem taşıdığına işaret ediyorlar. Doktor, iş adamı, sanatçı gibi gruplar için fuarlarda gezi programları pazarlandığını belirten turizmciler, Fransa, İtalya, Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerin fuarlar aracılığıyla, zengin turisti çektiklerini belirtiyor.

Akdeniz ve Ege sahillerindeki konaklama tesislerinin genellikle, orta düzeyde gelire sahip Alman turistler tarafından doldurulduğuna dikkat çeken turizmciler, kitle turizmi adı verilen bu türün devam etmesi gerektiğini ancak Avrupalı zengin turistleri ağırlamaya yönelik bir çaba içine de girilmesi gerektiğini dile getiriyorlar.

Turizm Bakanlığı Müsteşarı Fermani Uygun bu yıl gelir düzeyi yüksek turistlere yönelik tanıtım çalışmaları yaptıklarını dile getirirken, TÜRSAB Başkanı Çamaş bu çalışmaları şöyle eleştiriyor:

“Turizm Bakanlığı, Golf turizmine yöneliyoruz, zengin turisti bu yolla Türkiye’ye çekeceğiz’ diyor. Türkiye’de üç tane golf sahası var. Sadece Marbella’da 33 golf sahası bulunuyor. Hangi golf turizminden bahsediliyor? Kongre turizmi deniyor. İstanbul’da Habitat toplantıları nedeniyle devletin yapmak zorunda kaldığı bir kongre sarayı var. İnanç turizmi diyorlar. Buna yönelik politikanız nedir? Artık fanteziden uzaklaşıp, gerçekçi politikalar üretmek gerekiyor.”

Çözüm ne?

Türkiye’nin zengin turisti çekebilmesi için her şeyden önce turistin Türkiye’de bol para harcamasının koşullarını yaratmasını gerekiyor. Sektör içinde faaliyet gösterenlerin ortak görüşü, sarılan malın 1majinin parlatılması yönünde. TURSAB Başkanı Talha Çamaş fiyat politikasıyla ilgili çözüm önerilerini şöyle sıralıyor:

“Öncelikle tanıtımın iyi yapılması gerekiyor. Klasik tanıtım metotlarıyla değil, çağın gerektirdiği gibi bir tanıtım yapılmalı. Eğer bir turist deniz, kum, güneş için tatil yapıyorsa, öncelikle fiyata sonra da tesisin güvenilirliğine bakar. Eğer siz turiste “Bu fiyata artı olarak başka şeyler de verebiliyorum’ derseniz, turist sizi seçer.”

Talebin artırılabilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda artihaber’in görüştüğü uzmanlar şu ortak hususlarda birleşiyorlar:

Yurtdışında tanıtım ve pazarlama çalışmalarına öncelik verilmeli, hizmet çeşidi çoğaltılmalı ve hizmet kalitesi yükseltilmeli, giderek tıkanma noktasına gelen hava ulaşımı masaya yatırılmalı, yatırımlar planlı biçimde ve yabancıları da katarak sürmeli, sektör içinde diyalog ve uzlaşma yolları çoğaltılmalı, fiyat kırmaktan vazgeçilmeli.

Turizm sektöründeki kişiler, bu noktalarda gelişme sağlanınca fiyatların kendiliğinden yükseleceğine inanıyorlar.

Turizmcilerin deyimiyle Türkiye ikinci atılım döneminin eşiğinde. Bu dönemde fırsatları ve sorunları bir arada yaşıyor. Sektör ve devletin turizm pastasından daha çok pay kapabilmesi için oturup düşünmesi, akılcı politikalar üretmesi gerekiyor.

“Ürün çeşitliliği gerekiyor”

Turizm eski Bakanı ve İstanbul Milletvekili Bahattin Yücel, Türkiye’nin turizmdeki hedeflerine ulaşabilmesi için önce havaalanlarına çekidüzen vermesi gerektiği görüşünde. Geçmişte TURSAB Başkanlığı da yapan Yücel, artiHaber’e görüşlerini açıkladı:

“Turizmde uygulanan fiyat politikası, aynı zamanda Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerin toplam kalitesiyle de ilgilidir. Tatilini geçirmek için Türkiye’ye gelen bir turiste, bulunduğu ortamda alışkanlıklarını sürdürme fırsatı sunmamız gerekiyor. Bizim fiyatlarımızda düşen kalkan bir bant vardır. Fiyatları onun üzerine çekmemizin çok büyük faydası olur ama tek başına yeterli değildir. Bu yeterliliğin sağlanabilmesi için önce hava ulaşımına el atmak gerekiyor. Havaalanlarımız, burada ürettiğimiz hizmetler yetersiz. Buna karşın uçaklardan aldığımız hizmet ücretleri çok yüksek. Şimdi biz bir noktaya geldik. Türkiye zorlandığı zaman 10 milyon turisti alabiliyor ama 20 milyon turiste ihtiyaç var. Bu sayıda turist için de gelini düşük turistler de geliri yüksek turistler de gelmeli. Arada bir uçurum oluşsun demiyorum ama bu farklılığı sağlayacak ürün çeşitliliğine gidilmesi gerekiyor. Türkiye’nin pahalı bir ülke olması için çok uzun bir süreç gerekiyor.”

Turizm Bakanlığı Müsteşanı Fermani Uygun: “Güzelim tesisler bedavaya gidiyor”

Turizm Bakanlığı Müsteşarı Fermani Uygun, artıHaber’in Türkiye’nin turizm politikalarına ve sektörün genel durumuna ilişkin sorularını yanıtladı:

– Zengin turisti Türkiye’ye çekmeye yönelik çalışmalarınız neler?

Uygun: Bu yıl daha çok, yüksek gelir gruplarına yönelik tanıtıma ağırlık veriyoruz. Artık Türkiye’de bir golf turizmi, kongre turizmi yapılabiliyor. Kış turizmi konusunda da tanıtım çalışmalarımız sürüyor. Türkiye’ye gelen turistlerin yüzde 80’i güneş, deniz, kum için geliyor. Ancak bu gelen insanlar “kültürel kombi tur” almaları konusunda da özendirmemiz gerekiyor. Tanıtımda; “Antalya’da bir kulüpte kapalı kalmayın, gidip kültürel varlıklarımızı görün” diyoruz. Turisti, Türkiye’de kaldığı sürece daha çok para harcaması için özendirmeliyiz.

-Fiyat kırma politikasının doğru olduğuna inanıyor musunuz?

Uygun: Örneğin Yunanistan bu yıl yüzde 15 devalüasyon yaptı. Ama Yunanistan’da uygulanan bir fiyat politikası var. Adam yatağını 100 marka veriyorsa yüzde 15 indirim yapıp 85 marka yatağını kiralar ama siz yatağınızı 45 marka satıyorsanız ve çeşitli yöntemlerle otelcileri baskı altında tutup 20-25 marka sattırmaya çalışırsanız, ortaya bir adaletsizlik çıkar. Bu Türk ekonomisine, turist sayısı 20 milyona da çıksa hiçbir fayda getirmez. Çok güzel tesislerimiz var ama uygulanan fiyat politikası nedeniyle kardan zarar ediliyor.

– Bakanlık olarak bu konuyu sektöre ilettiniz mi?

Uygun: Bakanlık olarak fiyatlar konusunda bir yaptırım gücümüz yok. Olmasını da istemiyoruz. Bundan 15 sene önce otelciler bakanlığa gelip fiyatlarını sunarlardı. Şimdi serbest piyasa ekonomisi geçerli. Herkesin bir araya gelip ortak bir davranış sergilemesi gerekiyor. Biz onlara “Otokontrol olsun ve fiyatlarınızı yıldızlar bazında belirleyin ve şu fiyatın altında yatak satılamaz diyerek bir prensip anlaşmasına vakın” diyoruz.

-Fiyatların ucuzluğu konusunda sektörde bir anlaşmazlık var mı?

Uygun: Turizm Bakanlığı, bu sektörün bakanlığı. Bizim için seyahat acentaları da otelciler de yat işletmecileri de aynı. Biz bir baba görevi yapıyorsak. Evlatların arasındaki ilişkiyi düzenlemek istiyoruz. Birinin öbürüne haksızlık yapmamasını istiyoruz. Yapılan haksızlık hem öbürünün karını etkileyecek hem de ülke ekonomisine zarar verecektir.

9-15 Mayıs 98

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Kuşbakışı yaşamak

Sonraki Yazı

TV’de şiddet