Taksi şoförü Mustafa Yılmaz, trafik anarşisine karşı bıkıp usanmadan mücadele eden bir örnek yurttaş. Öyle ki, aylarca tek başına sürdürdüğü kampanya sayesinde Trafik Kanunu’nda değişiklik yapıldı, yeni kurallar kondu.
Bazı insanlar duyarlıdır. Gördükleri yanlışları düzeltebilmenin telaşındadırlar ve bunu kendilerine ilke edinirler. Gerçeklerden korkmadıkları için doğruların dostu ol muşlardır. Topluma hâkim olan “Böyle gelmiş böyle gider” anlayışı onların lügatinde yoktur. Yanlışı görürler ve düzeltmek için çalmadık kapı bırakmazlar. Toplumun kamu çıkarları için bireysel mücadele verenleri kaçık’ olarak damgalamasına rağmen vazgeçmezler.
İşte bu insanlardan biri de Mustafa Yılmaz. 51 yaşında evli ve dört çocuğu var, taksi şoförlüğü yaparak geçimini sağlıyor. İstanbul’un trafiğinde yıllardır direksi yon sallıyor. Mesleği nedeniyle her tür insanla karşılaşıyor, trafiğin her çeşit azabına göğüs geriyor, aracıyla trafiğin kördüğümünde hayatını kazanıyor ama bu kaosta kaybolup gitmiyor diğerleri gibi.
Mustafa Yılmaz bir “gurbetçi”. 1984 yılında Almanya’dan Türkiye’ye kesin dönüş yaptığında kent olarak İstanbul’u, meslek olarak da taksi şoförlüğünü seçiyor.
Ehliyetini 1972 yılında, Almanya’da alıyor. Malum, Almanya düzeni ve disiplini ile meşhur bir memleket. Bu düzen ve disiplin trafikte de mevcut elbette… Şoförlüğü Almanya’da öğrenmiş, bu konuda Türk olarak Mustafa Yılmaz İstanbul’da direksiyon sallamaya başlayınca sudan çıkmış balığa dönüyor. Trafik canavarları, hız delisi, kural tanımaz şoförler, kendini bilmez yayalar…
Farklı olan kural farların seyir halinde kullanımıyla ilgili olduğu nu söylüyor Mustafa Yılmaz. Alman yasalarına göre seyir halindeki araçların farlarının gündüzleri, görüş mesafesini azaltan sisli, yağışlı ve benzeri havalarda da kullanılması gerekiyor. Türkiye’de ise ilgili maddenin böyle bir hükmü içermediğini görüyor. Ve o andan itibaren Yılmaz’ın mücadelesi başlıyor. Trafik yasasının ilgili maddesine gündüzleri görüş mesafesinin azaldığı durumlarda farların yakılmasını mecburi kılan hükmün konulması için çalmadık kapı bırakmıyor.
Bu konuya neden bu kadar ilgi şöyle açıklıyor Yılmaz: “Basından izlediğim kadarıyla Türkiye’de trafik kazalarında ölen ve yaralananların sayısı dünya standartlarının çok üstünde. Yanlış nereden kaynaklandığını araştırdım ve buldum. Trafikte en önemli şey görmek ve görülmektir. Kazaların en önemli nedeni seyir halindeyken sürücülerin birbirlerini zamanında fark edememesidir.”
Önce trafikle ilgili kuruluşlara bir bir uğruyor, kısa huzmeli farların gündüzleri de yakılması gerektiğini söylüyor. Kendisini dinleyecek bir yetkili bulamıyor. Şoförler Federasyonu’na gidiyor, yöneticiler onun akli dengesinden şüphe ediyor. Şoför arkadaşlarını uyarıyor, protestoyla karşılaşıyor. Evde çocuklar bile onun bu mücadelesini boş buluyor, “Burak bu işin peşini Baba” diyorlar. O anki duygularını şöyle ifade ediyor Yılmaz “Bazen yaptığım mücadelenin fark edilmeyeceği korkusuna kapıldığım oldu ama yılmadım, haklıydım ve beni anlayan birilerini sonunda bulacaktım. Ben bir yangını ihbar ediyordum”.
“Aslında haklısınız ama…”
Kendince bir kampanya yürütüyor Mustafa Yılmaz; öyle ki, konuyu müşterilerine anlatmaya kadar vardırıyor işi. Aradan aylar geçiyor. Arabasına binen binlerce kişi Mustafa Yılmaz’ın konuyla ilgili uyarılarını dinliyor, ona hak veriyor ama araçtan inerken de şöyle diyorlar: “Aslında haklısınız ama gündüz farları açarsam insanlar benim hakkımda iyi düşünmez.”
Mustafa Yılmaz, bugün kendisinin de hatırlayamadığı yüzlerce dilekçesini her karşılaştığı yetkiliye bırakıyor. Sonunda onu dinleyen biri çıkıyor karşısına ve dilekçesi değerlendirmeye alınıyor. İlgili yasanın ilgili maddesinde değişiklik yapılıyor ve dilekçesine cevaben kendisine bir yan gönderiliyor. Yazıda, 4199 sayılı kanunla 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 64. maddesinin 1. fıkrasında değişiklik yapıldığı belirtiliyor. İstanbul Trafik Hizmetleri Başkanı Şevker Ayaz imzasıyla kendisine gönderilen yazıda şöyle deniyor:
“Geceleri yerleşim birimleri dışında karayollarındaki karşılaşmalarda bir aracı takip ederken, bir aracı geçerken yanyana gelinceye kadar ve yerleşim birimleri içinde gündüzleri ise görüşü azaltan sisli, yağışlı ve benzeri havalarda yakını gösteren ışıkların yakılması zorunludur hükmü ilgili yasaya eklenmiş olup bu konuda 80 il emniyet müdürlüğümüze 30.4.1997 tarih ve 89 no’lu genelgemizle gerekli talimat verilmiştir”
Mustafa Yılmaz’ı tanıyanlar, yılmadan yorulmadan mücadelesini verdiği konuda artık başarıya ulaştığını, takdir edilecek bir vatandaş davranışı sergilediğini belirtiyorlar. Ama o hala başarıya ulaştığına inanmıyor. Yanlışın düzeltilmesine rağmen Yılmaz’ın içi rahatlamıyor. Çünkü uygulamanın kâğıt üzerinde kaldığına inanıyor.
O günlere ilişkin bir anısını şöyle anlatıyor Yılmaz: “Bir gün Sürmeli Oteli’nin önünden geçiyordum. Hava yağışlaydı. Trafik polisi farlarımın açık olduğunu gördüğünde eliyle işaret ederek farları söndürmemi istedi. Ben de ona “Memur Bey önüme aniden bir kedi fırlarsa beni fark etsin diye açık tutuyorum’ dedim. İlgili yasada yağışlı havalarda da farların açık tutulması gerektiğinin belirtilmesine karşın trafik polisinin bile bundan haberi yoktu. Ona yasayı anlatmanın ne kadar zor olduğunu tahmin ettiğim için böyle bir kaçamak cevap verdim ve yoluma devam ettim.”
Mustafa Yılmaz İstanbul trafik sürücülerin, İETT şoförleri hariç, hala yağmurlu havalarda farları kapalı yollarına devam etmesinden şikayetçi: “Bu sorunla 18 aydır mücadele etmekteyim. 14 yıldır ticari taksi kullandığım için konunun vahametini çok iyi biliyorum. Trafik kazalarını önlemek bizim elimizde, herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirse bu kadar ölümlü trafik kazaları meydana gelmez. En üst düzeydeki devlet adamından en sade vatandaşa kadar bu konuda herkesin- canı yanmıştır. Lütfen artık sorumluluğu paylaşalım.”
Birgün İstanbul’da yolculuk ederseniz ve gündüz vakti farları açık seyreden bir taksiye rastlarsanız şaşırmayın. Ona dalgın, akşamdan kalmış bir şoför gözüyle bakmayın. Yaptığını yasalardan mı öğrenmiştir, yoksa bir gün Mustafa Yılmaz’a mı rastlamıştır bilinmez ama o kurallara uyan bir şofördür artık.
7-13 Mart 1998