Bir yaşam üç beden

Çocuğun cinsel tercihini belirleyen eğitim midir, yoksa beynin doğası mı? 2,5 yaşında iken ameliyatla cinsiyeti değiştirilerek Joan adını alan ve erkekliğe dönen John’un öyküsü tıp dünyasını karıştırdı.

1967 yılında Amerika’nın Baltimore kentindeki John Hopkins hastanesinde 30 aylık bir erkek çocuğunun cinsiyeti bir dizi ameliyatla değiştirildi. Kıza dönüştürülen küçük John, Joan adını aldı ve psikolojik gözetim altında bir kız çocuğu gibi büyütüldü. Bu vaka, küçük yaştaki bir çocuğun cinsel kimliğinin dönüştürülebileceğinin ilk örneği olarak 25 yıl boyunca modern tıp adına bir başarı sayıldı. Çünkü ilk kez, küçük bir çocuk olsun veya olmasın, bir bireyin cinsiyeti, bu bireyde herhangi bir cinsel oluşum bozukluğu veya transseksüel eğilimler belirlenmeden ve bireyin rızası alınmadan değiştirilmişti. Ancak bu başarı, bir varsayımdan ibaretti. Gerçekte ise John, başından geçenlerden habersiz, kendisini doğuştan kadın sansa bile, kadın olmayı hiçbir zaman benimsememişti. Kadın olarak geçirdiği yıllar boyunca kendisine atfedilen kimlikle, çevresiyle ve bedeni ile mücadele edip durdu. “Joan”ın durumu ortaya çıkınca bu cinsiyet değiştirme operasyonunun aslında trajik bir başarısızlık olduğu anlaşıldı ve tıp dünyasında yeni tartışmalar yarattı.

İnanması güç bir öyküsü vardı John’un: Dünyaya bir erkek olarak gelen, cinsiyeti henüz bebekken değiştirildikten sonra kız gibi büyütülen ve buluğ çağında yeniden gerçek kimliğine dönen bir erkek…

John’un talihsizliğli

John ve ikiz kardeşi Kevin 1965’te Baltimore’da, Frank ve Linda Thiessen çiftinin oğulları olarak dünyaya geldiler. Thiessenler çocuklarının sağlıklı oluşuna sevinmişlerdi ancak bu mutluluk fazla uzun sürmedi. Doğumdan yedi ay sonra ikizlerin idrar yolunda bir sorun olduğunu fark eden anne onları hastaneye götürdü. Doktorlar merak edecek bir şey olmadığını, basit bir ameliyatla sorunu çözebileceklerini söylediler. İkizler hastaneye yatırılarak ameliyata alındılar ancak, işler bu sefer de yolunda gitmedi.

Cerrah, ameliyat sırasında meydana gelen “küçük bir aksilik’ten söz ediyordu. Yapamayacağını, bir kadınla ilişkiye giremeyeceğini ve bundan sonra ha yatını gerçek bir erkek olarak sürdüremeyeceğini söylüyorlardı. Aile, bir çare bulunur ümidiyle John’u Rochester’daki ünlü Mayo Clinic’e götürdü. Ama sonuç yine umutsuzdu. Eve döndüler. Aradan aylar geçti. John’un ameliyatı ile ilgili kendi araların da dahi konuşamaz oldular. Hiç kimsenin sorumluluğunu üstlenmediği bir hatanın küçük John’un hayatını acı bir şekilde değiştirdiğinin farkındaydılar.

Kız oldu

1966 yılının Aralık ayıydı. Frank ve Linda evlerinde küçük siyah beyaz TV ekranından büyük ilgiyle bir program izliyordu. Program, cinsiyet değiştirme konusuyla ilgiliydi ve ekranda bir doktor ameliyatla kadın olmuş bir transseksüel ile söyleşi yapıyordu. Konuşan Doktor John Money idi ve cinsel kimliğin kültürel yönü ağır hasta için sonradan öğrenildiğini, bebeklerin cinsel yönden nötr olarak doğabileceklerini ve cinsel kimliklerini koşullandırma ile değiştirebileceklerini öne sürüyordu. Linda bu konuyu araştırmaya ve televizyon programında izlediği doktorla bağlantı kurmaya karar verdi. Dr. Money’e oğlunun başından geçenleri anlatan bir mektup yazdı. Buluştuklarında Dr. Money John’un cinsiyetini değiştirmenin mümkün olduğunu ve bunu yapabileceğini söyledi. Linda ve kocası düşünmeye başladılar. Kendilerini çaresizlik içinde hissediyorlar ve oldukça güç bir ikilemle karsı karsıya bulunuyorlardı.

Küçük John’un bir cinsel kimliğe ihtiyacı vardı; ancak gerçek bir erkek gibi yasaması mümkün görünmüyordu. O halde henüz vakit erken iken John’un cinsiyeti değiştirilemez miydi?

Money’nin tezine göre çocuğun cinsel kimliğini belirleyen cinsel organ değil nasıl yetiştirildiğiydi. Ona göre çocuklar doğduklarında psikoseksüel açıdan farksızdılar; onların cinsel kimlikleri aile içinde ve cevreden aldıkları eğitimle oluşuyordu. Kadın ve erkek davranışları tamamen kültürel kökenliydi. Bu ve benzer görüşler o donemde feminist akımlar tarafından da destekleniyordu.

Dr. Money ile görüşmeleri onlar için ümit ışığı olmuştu. Sonunda John’un hayatı boyunca yarım bir erkek olarak yasamasının onun için katlanması çok zor bir durum olacağını düşünen Linda ve Frank cifti, oğullarının cinsiyetinin değiştirilmesine karar verdiler. Bebek henüz 22 aylıktı ve ameliyatın gerçekleştirilebilmesi için en az 30 aylık olması gerekiyordu.

3 Haziran 1967’de küçük John başına geleceklerden habersiz ameliyat odasına alindi. Testisleri çıkartıldıktan sonra vücudunun başka bir bölgesinden alınan deriyle John’a bir vajina yapıldı.

John artık erkek değildi. Cinsiyeti kız olarak değiştirilen John’un yeni adi Joan olmuştu…

Doktor Money, Joan’un cinsiyetinin ameliyatla değiştirildiğini asla ögrenmemesi gerektiğini Thiessen ailesine sıkı sıkıya tavsiye ederek; kendilerini de bu yeni duruma psikolojik bakımdan hazırlamaları gerektiğini belirtti.

Ancak daha ilk anlardan itibaren “Joan” yeni cinsiyetine karşı belirgin bir direnç geliştirdi. Örneğin Joan annesinin onun için yeni aldığı kız çocuğu giysilerini hiç beğenmiyor ve bunları giymemek için var gücüyle direniyordu.

Joan sonraki yıllarda da direnişini sürdürdü. İkizler dört yaşına basmışlardı. Çocukların kendi cinsiyetlerinin farkına varmaya başladıkları, rollerini benimsedikleri cağlardı bu yaslar.

John o günleri şöyle anlatıyor: “Tıraş olabileceğimi babama söylediğimde bana ‘annenin yanına git’ dedi. ‘Neden tras olamıyorum’ diye ağlamaya başladım, annem ise bana kız çocukların erkekler gibi tıraş olamayacaklarını, onların makyaj yaptıklarını anlatıyordu.”

Joan, çocukluk yıllarında erkeklerin ilgilendiği konulara meraklıydı. Evi temizlemeyi, makyaj yapmayı ya da büyüyünce bir erkekle evlenmeyi hiç düşünmedi.

Okulda, Joan’un davranışları bir kız çocuğunkine hiç benzemiyordu. Küçük Joan erkek gibi konuşmayı seviyor, öyle davranıyordu. Arkadaş çevresi tarafından da normal bir kız çocuğu olarak kabul edilmiyordu. Öğretmeni de onda bazı garipliklerin olduğunun farkındaydı. Joan kendisinin diğer kızlardan çok farklı olduğunu hissediyor, fakat ne olduğunu bir türlü çözemiyordu.

John o günkü huzursuzluk ve isyan duygularını şöyle dile getiriyor: “Genel olarak kızlar ya da erkekler neye benzer biliniyor ve herkes size kız olduğunuzu söylüyor, öyle davranıyor. Fakat siz kendinizi bir kiz gibi hissetmiyorsunuz. Yanlış giden bir şeyler olduğunu anlıyorsunuz ama ne olduğunu çözemiyorsunuz.”

Joan’un kişisel problemleri okulda gittikçe daha çok göze batıyordu. 29 Ekim 1971’de ilkokul öğretmeni Joan’ın davranışlarında bir bozukluk olduğunu belirterek bir rapor hazırladı. Joan diğer çocukların yaptıklarının tam zıddını yapıyor, sınıf arkadaşlarıyla anlaşamıyor, sürekli negatif davranışlarda bulunuyordu.

Bu arada Joan’un psikolojik durumu ve fiziki gelişimi yakından takip ediliyordu.

‘Sen bir erkeksin’ Bütün bu tedaviler küçük Joan’u iyice bezdirdi. 8 yaşına geldiğinde Joan’un çocuk ruhu artık çok yorgundu. Dr. Money’nin ofisine gitmemek için her defasında elinden geleni yapıyordu.

Aynı yıl doktorlar Joan’un vajinal ameliyatıyla ilgili gelişmeleri incelemeye başladı. Doktorlar psikolojik olarak cinsiyet gelişimini tamamlamadan Joan’un fiziksel olarak kendini bir kız olarak görmesinin kolay olmayacağını soyluyorlardı.

Oysa Joan psikolojik olarak cinsiyet değiştirme surecini tamamlayamamıştı. Bir erkek olarak doğduğunu bilmemesine rağmen içinden hep erkek gibi davranmak geliyordu. Doktoru seanslarda ona “Hangi cinse karşı ilgi duyuyorsun?” diye sorduğunda Joan’un yanıtı hep ayni oluyordu: “Kızlara ilgi duyuyorum.” Kendisinin kız kıyafetleri giydirilmiş bir erkek olduğunu düşünüyor, çevresindeki pek çok kişi ona “erkek gibi kız” diyordu.

On iki yaşına geldiğinde Joan’a kadınsal gelişimini sağlayacak hormonal ilaçlar verilmeye başlandı. İki yıl suren bu hormon uygulamasından sonra Joan’un göğüslerinde gözle görü. lür bir büyüme oluştu. Ama Joan fizik görünümündeki bu değişikliğe rağmen kendini bir erkek olarak hissetmeye devam ediyordu.

1979 sonbaharında Joan, başka bir liseye transfer oldu. Ancak bu okuldaki yaşıtları da ona “erkek kız” lakabını takmak ta gecikmediler. Erkeksi davranışları nedeniyle sınıf arkadaşlarıyla sürekli tartışıyordu.

Joan her iki cinsten öğrenciler tarafından dışlanmıştı. Kız öğrenciler, onu tuvaletlerine almak istemiyorlardı. Erkek tuvaletine girdiğindeyse dışarı atılıyordu. Joan ihtiyacını gidermek için okulun arkasındaki dar geçidi kullanmak zorunda kalıyordu.

Ölmek istedi

Joan’ın psikolojik durumunda hiçbir düzelme olmamıştı. On altı yaşında iken, 14 Mart 1980 günü onun için bir dönüm noktası oldu. Babası bu şekilde devam edemeyeceğini, “kızının kendisiyle ilgili gerçekleri öğrenmeye hakkı olduğunu ve artık bunun zamanının geldiğini düşündü. Babası önemli bir şey konuşmak istediğinde onu ya da aile üyelerini dondurma yemeğe davet ederdi. Yine öyle oldu. Joan’a bir dondurma ısmarlamak istediğini söyledi. Joan, bir sorun olup olmadığını sordu babasına. Babası her şeyin yolunda olduğu karşılığını verdi. Gerçeği ona nasıl anlatacağını nereden başlayacağını bilememenin sıkıntısı içindeydi.

Babası konuya girdi, yavaş yavaş Joan’un başından geçenle ri anlatmaya başladı. O hiç konuşmadan arabanın camından dışarı bakıyor, babasının sözlerini hiç kesmeden dinliyordu. Elindeki dondurması erirken boğazı düğümlenip gözleri doluyor ama ağlayamıyordu. Babası konuşmasını bitirdiğinde Joan kendi gerçeğini öğrenmenin rahatlığını duydu; bunca yıl hissettiklerinin yanlış olmadığın sonunda anlamıştı.

Joan’un ilk sorusu şu oldu: “İlk adım neydi?”

İlk adının John olduğunu öğrenen Joan hayatının geri kalan bölümünü bundan böyle ilk kimliği ile yani erkek olarak sürdürmeye hemen o anda karar verdi. İlk olarak ismini tekrar John’a çevirdi. Vücudunun görünümünü değiştirecek testosteron hapları almaya başladı ve kısa süre sonra da bir plastik operasyonla yeniden erkekliğe adım attı. Kendisine bir penis yapılmıştı.

Ancak geçirdiği operasyon normal bir erkek olabilmesi için yeterli değildi. Penisini cinsel ilişkide kullanamayacak; karşı cinsle ilişkisi flörtten öteye gidemeyecekti. Üstelik başından geçenleri artık konu komşu herkes biliyordu. Sokağa çıkamaz oldu. Yanıtını bulamadığı sorular her an aklındaydı. Çaresizdi…

O hiçbir şey yapmamıştı; başına gelenlerin sorumlusu değildi, hayatı boyunca katlanmak zorunda olduğu bu acı taşıyamayacağı kadar ağırdı. Ölmek istedi.

Bir kutu ilaç içip intiharı denedi. Babası onu koltukta hareketsiz bir halde yatarken buldu; hastaneye götürüldü ve midesi yıkandı.

John altı ay tüm insanlardan uzak bir yaşam sürdü bir dağ evinde. John o günleri şöyle anlatıyor:

“Korkunç bir yalnızlık hisset tim. Daha önce yapmadığım bir şey yaptım. Tanrıya dua ettim. Bir baba olmak istiyordum. Bana böyle bir şansın verilmesini istiyordum.”

21 yaşındayken ikinci bir ameliyat geçirdi. Bu ameliyatında penisi gerçeğe yakın bir hal aldı.

John evleniyor

Bu arada kardeşi Kevin evlendi. İki ay sonra Kevin onu genç bir kadınla tanıştırdı. Bir süre sonra John aradığı aşkı onda bulduğunu anladı. Kadın daha önce üç evlilik yapmış ve bu evliliklerinden üç çocuğu olmuştu. John’un evlilik teklifini kabul etti. John, 25 yaşında sevdiği ve halen sürdürdüğü mutlu yaşamını paylaştığı kadınla evlendi. Kendisine ‘yalnız yaşayacak, kimseyle evlenemeyecek” diyen doktorları ve psikiyatristleri bir kez daha yanıltmıştı.

John’un erkekliğe dönüşünü adım adım izleyen biyoloji profesörü Milton Diamond yaptın laboratuvar araştırmalarında cinsel sinir sisteminin doğumdan çok önce oluştuğu ve çocukların psikoseksüel açıdan farksız doğmalarının mümkün olamayacağı sonucuna varmıştı. Ameliyat yoluyla çocuk yaşta cinsiyet değişi minin olanaksız olduğu görüşünü savunuyordu.

Dr. Diamond ve kendisi gibi John’u yakından izleyen arkadaşı psikiyatrist Keith Sigmundson’un ortak çalışması “John’un Dosyası 1997 yılının mart ayında American Medical Association tarafından yayınlandı. Çalışmada özetle son 30 yılda çocuklar üzerinde onlardan habersiz olarak yapılan cinsiyet değiştirme operasyonlarının tıbbi bir yanlışlık olduğu belirtiliyordu. Araştırma tıp dünyasında bomba etkisi yarattı ve Dr. Money’nin 50’li yıllardan kalma teorilerini geçersiz kıldı.

Bugün cinsel kimliğin belirleyicisi olarak ne tek başına cinsel organın varlığı ne de sosyokültürel çevrenin etkisi görülüyor. John Hopkins Hastanesi’nden çocuk psikoloğu Dr. William Reiner “En önemli seks organı cinsel organlar değil, beyindir” diyor.

Diamond ve Sigmundson da diyorlar ki; “Eğer John’un başına gelen felaket bugün olsaydı ailesine şöyle derdik: Sadece penisin kaybı söz konusu. Testisleri yerinde duruyor. İsterseniz ona vücudunun diğer yerlerinden alacağımız kas, hassas deri ve sinir dokularından estetik ve fonksiyonel bakımdan mükemmel bir penis yapabiliriz. Günümüzde rekonstrüktif mikrocerrahi bunu başarabiliyor.”

John Thiessen bugün 32 yaşında. Çok sevdiği karısı ve kan sının önceki evliliklerinden olan üç çocuğuyla mutlu bir hayat sürüyor. Başına gelenlerin benliğine ve vücuduna yapılmış bir işkence olduğunu söylüyor ve yaşadığı o acı günleri hatırlamak istemiyor.

1997 ArtıHaber Dergisi

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Hedef yine Sivas mı?

Sonraki Yazı

Modern kahraman