Los Angeles ya da bilinen adıyla “Melekler Kenti”. Kaliforniya’nın kalbi, sinema dünyasının başkenti. Los Angeles’a yakıştırılan sıfatlar saymakla bitmiyor. Kimileri hayalini kuruyor bu kentin, kimileri hayal ettiklerini yaşıyor bu kentte.
Melekler kentinde yaşayanlar buranın dışardan göründüğü kadar masum bir yer olmadığını biliyor, bilinmeyen bu görüntüsünde yaşamlarını sürdürüyor. Suç oranının her geçen gün arttığı, çete savaşlarının ortalığı kasıp kavurduğu, etnik kökenleri farklı grupların birbirlerine diş bilediği bir görüntü bu. Dışardan bakıldığında Hollywood ışıklarının ya da okyanus boyunca uzanan sahillerin görüntüsü ilk plana çıksa da Los Angeles’in karanlık sokaklarında insanların hayatı kendi çizdikleri sınırlar içinde sürüyor. Kurallar, yasalar bu sınırların içine giremiyor.
Kentin bu kendine özgü bölgelerinden biri, yani en ünlüsü “Southeast Division” ya da güneydoğu bölgesi. A.B.D.’nin iç dinamiklerini keşfederken ortaya çıkan bu isim ister istemez bazı kıyaslamalar yapmaya itiyor insanı. Dünyanın iki farklı ucundaki iki farklı bölgenin isim benzerliklerinin dışında kesiştiği noktaları düşündürüyor insanı.
Sinemanın başkenti Hollywood’tan yarım saat, film yıldızlarının yaşadığı gösterişli Beverly Hills’ten 45 dakika uzaklıktaki bu bölgede insanlar sokakta yürümeye cesaret edemiyor. Kaliforniya’nın ya da tüm A.B.D.’nin en tehlikeli mahallesi ünvanına layık bu mekan New York’un ünlü Harlem’inin pabucunu da dama atıyor. Burada yaşamın kuralı, mahallenin kurallarına bağlı. Hava karardıktan sonra zorunlu olmadıkça insanların evlerinden çıkmadığı, polisin bile akşam saatlerinde devriye gezmeye çekindiği bu mahallede şiddet günlük yaşamın iliklerine işlemiş durumda. Mahalle sakinlerinin deyimiyle “Burada insanlar kişiliklerini bulamadan kurşun onları buluyor.”
Polis kayıtlarına göz atarsak Southeast Division’ın tehlikesini daha kolay anlayabiliriz. Geçtiğimiz yıl 76 kişi sokak çatışmalarında yaşamını yitirdi, 146 kişi yaralandı, öldürülenlerin tamamına yakınının yaşları 21’i geçmiyordu. Bu sayılar A.B.D. ortalamalarının çok üstünde. Yani burada birşeylerin yolunda gitmediği kesin ama çözüm biraz zor.
Uzmanlar Güneydoğu Bölgesi’ndeki sorunun temelinde o bölgenin sosyo-ekonomik yapısının yattığı konusunda birleşiyor. A.B.D.’nin en kozmopolit kentlerinden biri olarak bilinen Los Angeles’in bu bölgesinin de etnik yapısı tamamen farklı. Bölgede siyah nufus çoğunlukta. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Güney eyaletlerden göçüp bölgeye yerleşen siyahlara en büyük rakip Meksika asıllı Amerikalılar. Her iki grubun bölgedeki egemenliği ele geçirme savaşları Güneydoğu Bölgesi’ni kan gölüne çevirmeye yetiyor.
Yapılan istatistikler Los Angeles’in bu mahallesinde siddetin nedenlerini anlamaya yetiyor. Burada yaşayanların yarısına yakınını işsizler oluşturuyor, sağlık sigortası olmayanların sayısı yüzde 60’ı buluyor. Olumsuzluklar ister istemez çocukları da etkiliyor. Çocukların yüzde 80’ini devlet “standartlara uymayan yaşam şartları” nedeniyle yurtlara yerleştiriyor. Geçtiğimiz yıl çete çatışmalarında öldürülenlerin 58’ini siyahlar, 17’sini Meksika asıllılar oluşturuyor.
Hollywood’a yakın bu bölgede film sahnelerini andıran gerçek çete savaşlarında kurşunlar havada uçuşurken birileri caddenin ortasına yığılıyor, polis olay yerine gelene kadar birileri olay yerini terkediyor, bu arada çocuklar okullarına gidiyor, postacı mektup kutularını dolduruyor. Yani günlük yaşam bölgenin kuralları içinde devam ediyor. Cesetler kaldırımların dekoru, kanlar caddelerin izi oluyor. Korku, şiddet ve ölüm Güneydoğu Bölgesi’nde hayatın bir parçası olarak devam ediyor.
Dışardan birinin bu bölgeye yapacağı ziyaret, hayati risk taşıyor. Yabancıların araçlarının her an durdurulup, çete üyeleri tarafından sorgulanma yada adresi belli olmayan bir kurşuna hedef olma ihtimali oldukça yüksek. Bunları göze alıp Güneydoğu bölgesine girenlerin sayısı ise aynı oranda düşük. Bölgenin ününü bilenler bu ihtimalleri bilerek rotalarını yeniden düzenliyor. Yanlış yola sapanların kaderleri ise bir anda değişiveriyor.
Los Angeles’in Güneydoğu Bölgesi’nde dolaşan bir Türk olarak ister istemez dünyanın diger ucundaki Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde geçirdiğim günleri düşünüyorum. Kıyaslamayı isim benzerliğinden yola çıkarak yapsam da karşılaştığım tablonun benzerliklerine şaşırıp kalıyorum. Nedenler sonuçlar farklı olsa da dünyanın iki ayrı coğrafyasındaki benzerlikleri düşünüyorum. Hava kararırken bu düşüncelerime noktayı koyma zamanının geldigini anlayarak Los Angeles’ın Güneydoğu bölgesinden ayrılıp Long Beach’in huzur veren caddelerine doğru yola çıkıyorum.
5 Şubat 2002