Taliban’ın Kabil’i terketmesinin hemen ardından kente giren Amerikan istihbarat yetkilileri, El Kaide’nin üst düzey üyelerinin kaçarken geride bıraktıkları dökümanları toplamaya başladı. Kamuoyuna yansıyan ilk görüntüler terkedilen karargahlarda ele geçirilen notlardı. Örgütün yapısı, gizli belgeleri, yazışmalar, bomba tarifleri, bubi tuzaklarını anlatan kitapcıklar, kitle imha silahlarıyla ilgili bilgiler kenti apar topar terketmek zorunda kalan örgüt üyelerince tamamen imha edilememişti.
Televizyonlarda bu belgelere ulaşan gazetecilerin şaşkın ifadeleri ve heyecanlı haberleri yayınlanıyordu. Örgütün Arap kökenli militanları birkaç gün öncesine kadar bu evlerde yaşamış, planlarını bu odalardan yürütmüştü. Kamuoyuna yansımayan önemli bir keşif yine bu odalardan birinde gerçekleşti. Afganistan’daki Amerikan istihbarat yetkilileri bir video kesete ulaştı. Kaset, ele geçirilen diğer belgelerle birlikte ABD’ye ulaştı. CIA’da incelemesi yapıldıktan sonra da ‘TOP SECRET’ damgasıyla acil olarak Beyaz Saray yetkililerine ulaştırıldı.
Kasette Usama bin Ladin’in görüntüleri vardı. 11 Eylül günü liderleri Ladin’in ‘Görüş ve düşüncelerini’ içeren bu görüntüler bilinçli olarak El Cezire televizyonun eline ulaştırılmamıştı. Ladin bu görüntülerin yayınlanmasını istememişti. Hala birileri 11 Eylül saldırılarının arkasında başka güçlerin olduğunu düşünüyordu. Kendisi hala çok sayıda Müslümanın gözünde kurtarıcıyı oynuyordu. Onların bu inançlarını zedelemeyi istememiş olsa gerek, Ladin kaseti El Cezire’ye yollamaktansa kilitli kasalardan birinde saklamayı tercih etmişti.
Görüntüler Beyaz Saray’a ulaştığında önce başkanlık danışmanlarınca incelendi. Terörist Usame Bin Ladin’in, 11 Eylül saldırılarıyla bağlantısını ortaya koyan “kanıt kaseti” daha sonra Başkan Bush ve yardımcısı Cheney tarafından izlendi.
Beyaz Saray’ın sınırlı açıklamasına göre kasette, bir akşam yemeğine katılan Bin Ladin’in, karşısındaki kişilere, 11 Eylül günü bütün gün radyo başında, olayın gerçekleşmesini beklediğini anlatıyor sonra da uçak kaçıranların bazılarının, bunun bir intihar saldırısı olduğunu bilmemesiyle de gülerek dalga geçiyor. Henüz yayınlanmayan ancak içeriği konusunda bilgi sızdırılan kasette ayrıca, saldırıların beklediğinden daha büyük sonuç verdiği için sevinen Bin Ladin, kendilerinin aslında, Dünya Ticaret Merkezi’nin sadece tepesini uçurmayı planladıklarını da söylüyor.
Bu görüntüleri izledikten sonra Baskan Bush, kasedin kamuoyuna açıklanıp açıklanmaması konusunda bir süre karar veremedi. Danışmanlarıyla yaptığı toplantılardan sonra ikna olsa gerek, başkan bu gece yani 11 Eylül saldırılarının üçüncü ayında kaseti basına vermeyi kabul etti.
Neyi değiştirecek?
Başkanın bu kararından sonra ABD kamuoyu merakla bu kasedi izlemeyi bekliyor.
Kanıt ne olursa olsun fanatiklerin 11 Eylül saldırılarıyla ilgili sabit fikirleri değişmeyecek. 21. yüzyılın savaşında cephede zafere ilerleyen ABD, Arap dünyasında sırtına yapıştırılan etiketle dolaşmaya devam edecek. 11 Eylül’ü gerçekleştiren ve binlerce insanı bir anda öldüren bir katliamın şefi hala pekçok insanın kalbini ve beynini kazanmaya devam edecek. Mağrada son günlerini yaşayan bu insan, dünyanın iletişim devini bu fanatiklerin gözünde yenmeye devam edecek. Ölüm saldırılarının hemen sonrasında kendisiyle birlikte etrafındakileri de havaya uçuran teröristlerin ölümünü davul çalıp kutlayan Filistinliler gibi, birileri hala 11 Eylül’ün üçüncü ayında sevinç kutlamalarını sürdürecek. Nedeni, sonucu ne olursa olsun hiçbir kanıt kaset onların gözünde Ladin’i suçlu göstermye yetmeyecek.
Fanatiklerin görüşünü değişmesini beklemek, bin Ladin’in yargıç karşısına çıkıp suçunu itiraf etmesini beklemekten farklı olmayacak. Modern medya teknolojilerinin girişimleri, Ortaçağ sembollerinin kurnaz karışımına yapışmış sabit fikirleri etkilemeyecek. Afganistan’a 9 Ekim’de düzenlenen saldırının hemen ardından Ladin’in dağlarda yüksek teknolojiyle hazırlanmış video kasedini izleyenler onun mücadelesine destek vermeye devam edecek. Ýsrail’in destekçisi ABD’ye karşı Arapların öfke dolu içerlemeleri sürecek.
Propaganda savaşı
ABD’nin Arap dünyasındaki bu imajını medya teknolojisyle ya da insani yardım adı altında Afganistanida dağıtılan broşürlerle aşması imkansız. Bu olumsuzluk, kendi mesajındaki belirgin başarısızlık ve mesajı iletenlerin yetersizliğinden değil, sabit görüşlerin değiştirilemeyeceğinin anlaşılmamasından kaynaklanıyor. Ýletişim teknolojisi ne yaparsa yapsın bin Ladin öldükten sonra da inançlı, fanatik teröristlerden oluşan yeni bir kuşak yaratacak. Yani silahların savaşında kazanan dünya devi ‘fikirlerin savaşı’nda kaybetmeye mahkum olacak.
11 Eylül sonrası başlayan gelişmelerde görülen propaganda mücadelesi aslında ABD’nin hiç de yabancısı olmadığı bir konu. Geçtiğimiz 60 yılda Washington en az üç defa, şimdiki adıyla kamu diplomasisi denen zorluklarla karşı karşıya geldi ve her seferinde kendi özel mekanizmalarını yarattı.
Franklin Roosevelt, ünlü ‘Savaş Ýstihbarat Bürosu’nu kurdu ve en iyi mesajları verebilmek için o kuşağın en yaratıcı beyinlerini çağırdı.
Harry Truman ve Dwight Eisenhower, komünizmle mücadelede fikirlerin önemini görerek güçlü bir Soğuk Savaş devlet dairesi ABD Ýstihbarat Ajansı’nı yarattı.
Daha yakın geçmişte Clinton yönetimi ‘sıradan halkı bilgilendirme programlarının’ Sırplar arasında Slobodan Miloşeviç’e verilen desteği kırmaya yetmediğini görünce, mesajı onarmak ve Sırbistan’da duyulması için yeni yollar bulmak için yeni bir ofis kurdu. Bu çabalar Miloşeviç’in geçen yıl devrilmesinde önemli rol oynadı.
Müslüman Alemine yönelik kamu diplomasisi etkinliklerini yönetebilecek tek yer sayılan Beyaz Saray bugünlerde buna benzer bir girişim içinde. Dışişleri, Adalet Bakanlığı, CIA, AID ve diğer birimlerin faaliyetlerini koordine edecek böyle bir yapılanmanın hazırlıklarına başlayan Beyaz Saray, karşısındaki Arap dünyasına seslenecek. Bu çalışmanın ne derecede başarılı olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
12 Aralık 2002