Yaklaşık bir yıl geçti aradan. Güneşli bir eylül sabahı iki yolcu uçağının New York’un ikiz kulelerini yerle bir ettiği 11 Eylül’ün tekrar hatırlandığı günlerdeyiz. Aslında hiç unutulmayan o günün tekrar yaşandığı günler demek belki de daha doğru olacak. Yarasını sarmaya çalışan bir ulusun bu felaketi her yönüyle tartıştığı, konuştuğu günler…
Nerede hata yapıldı, saldırılar engellenebilir miydi, 11 Eylül ABD’yi ve dünyayı nasıl etkiledi, yakınlarını kaybedenlerin yaşamlarıyla birlikte bir ulusun geleceği bir gün içinde nasıl değişti… Soruları uzatmak mümkün. Herbirinin yanıtının kitaplaştırıldığı soruları insanlar 12 ay aradan sonra tekrar birbirine soruyor.
Felaketin yıldönümünde Amerikalılar 11 Eylül’ün üzerindeki sis perdesini zaman içinde araladı. Kafaları kurcalayan sorulara cevaplar bulundu. Ýstatistiki bilgiler kamuoyuna bir bir duyuruldu. Sadece TIME dergisi 11 sayısının kapağında bu soruları yanıtladı. Televizyonlarda bu konunun işlenmediği bir gün geçmedi. Gazeteler hemen her gün bu konuyu başsayfalarında işledi. Olayın ilk günlerinde Amerikalılar üzerinde yarattığı şok yavaş yavaş etkisini yitirdi ama unutulmadı. Unutulacağa da benzemiyor.
Artık yakın geçmiş 11 Eylül öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılıyor. Sıradan iki Amerikalı 11 Eylül ile ilgili konuşmaya başladığında sohbetin bir yerinde mutlaka o ünlü soruyu ağızdan çıkarıyor:
“Saldırıların olduğu an neredeydin?”
Yapılan bir araştırmaya göre Amerikalıların son bir yıl içinde en çok bu soruyu sormuş birbirine. Tıpkı büyük bir felaket sonrası ya da çılgınca mutlu olunan andan sonra insanların hayatları boyunca unutamayacakları o anı birbiriyle paylaşması gibi…
New York’ta bir yıl önce o eylül sabahı yaşananlar Amerikan toplumunu her açıdan gözle görünür bir biçimde etkiledi. Aradan geçen 12 ay bu etkiyi şok boyutundan çıkartıp yaşamlarının her anında hissedebilecekleri kalıcı bir boyuta soktu.
Terörizmi, yabancı elçilklerine ya da diğer ülkelerdeki askeri üslerine yapılan bir eylem olarak hatırlayan insanlar, o eylül sabahından sonra evlerinde bile hedef olabileceklerinin farkına vardı.
Dış dünyada nelerin olup bittiğinden habersiz bir toplum dünyada Afganistan adında bir ülkenin olduğunu, Tacikistan ve Pakistan’ın bu ülkenin sınır komşuları olduğunu öğrendi.
İslam ve Kur’an kelimeleri günlük yaşamda kullanılır oldu.
Dünyanın en güçlü ülkesinin insanları, varlığını tartışmaya bile gerek görmedikleri kendi istihbarat kuruluşlarının beceriksizliği ve skandallarıyla yüz yüze geldi.
Posta kutularından çıkacak viruse bulaşmamak için mektuplar açılmadan yakıldı.
Uçsuz bucaksız kıtanın kendi halinde yaşayan ve birbirini tanıyıp güvenen küçük yerleşim birimlerinde artık hava karardıktan sonra kapıların kilitli olup olmadığı kontrol edilir oldu.
Araçlarında bile tedirgin olan bir halk sürekli olarak yanındaki aracın süpheli olup olmadığını gözlemlemek, otobüste karşısında oturan şahıstan kuşkulanmak durumunda kaldı.
Havaalanları bir komediye varan önlemleriyle gündemin ilk sıralarına oturuldu. Uçakla yolculuk yapanlara savaşa gönüllü giden asker cesaretiyle bakıldı.
Ülkedeki Müslüman azınlık kendilerine yönelebilecek bir saldırıya karşı korunma yollarını düşünerek sokakları adımladı. Dinini açıklamakta sakınca görmeyen türbanlı bir kadın zorunlu olmadıkça sokağa çıkmadı.
Ekonomi hala 11 Eylül’ün etkilerini üzerinden atamadı. Ýşsizliğin çığ gibi büyüdüğü bir dönemden geçilirken, dünya devi şirketler birbiri ardına devrildi. Borsanın aldığı yara aradan geçen bir yıla rağmen sarılamadı.
Amerika’da 11 Eylül ile birlikte başlayan değişim Beyaz Saray’dan sıradan bir apartman dairesine kadar her yerde, her kesim üzerinde farklı etkiler yarattı. Kimse, yakınlarını 11 Eylül günü yitirenler kadar etkilenmese de toplumda görünen gözle görünür bir değişim 2002 yılına damgasını vurdu.
Geçtiğimiz yılın o anlaşılması zor salı sabahından sonra söylenen bir söz vardı. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Amerikan halkı görünürdeki yaralarını inanılmaz bir ölçüde kapamayı başarsa da etkisini belki de yıllar boyu yitirmeyeceği toplumsal değişimi yaşadı, yaşamaya devam ediyor…
8 Eylül 2002