Geçenlerde garip bir rüya gördüm. Mitoloji kitaplarında tasvir edilen tanrılara benzer bir varlığın elinden zor kurtuldum. Aslında ilahi bir varlıktan çok robota benziyord. Dudakları dışında yüzünde hiçbir kas kımıldamıyordu. Bencil, kaba ve aşağılayıcı bir tavırla beni süzdü, sonra hakaretlerine başladı. Uyandığımda uzun süre gördüklerimin etkisini üstümden atamadım. Aradan fazla zaman geçmeden ve ben bu rüyayı unutmadan konuşmanın detaylarını paylaşmak istedim.
— Benden eskisi kadar keyif almadığını duydum. Gerçek hayatın ritmine kapılacakmışsın… Oysa bir zamanlar bana hayrandın. Yaşam tarzını parlatmak için her fırsatta fotoğraflarını paylaştın. Beğenmediğin paylaşımları sessize alma fırsatı sundum, olmadı… Ünlülerin peşine takıl dedim, yapmadın… Videolarını bile kabul ettim. Karşılığında sen ne yaptın? “Gerçek yaşam” denen o saçma sapan fikirlerinle bana ihanet ettin. Yarattığım alemden şikayet edip durdun. Neden?
Eskiden bir fotoğraf uygulamasıydın. Seninle bu yüzden yakınlaştım. O zamanlar ben…
— Kes, başlatma o zamanlarına. Ben olmasaydım senin gibi beceriksizler fotoğrafları hala Facebook’tan görecektiniz. Yenilik benim, Meta her şey!
İlk halin hoşuma gitmişti ama videolar, müzikler falan… Zaten videolarımı YouTube’da…
— Bana YouTube deme! Reels kullanacaksın! Fotoğrafı seviyorsan videoyu da seveceksin. Zaten konu senin paylaşımların değil. Olayımız para. Başlıca kazancım reklam. Daha fazlasını kazanmam için buradasın. Bunu yeni mi fark ediyorsun, ahmak…
Ama ben video düzenlemeyi bilmiyorum ki…
— Bu benim sorunum değil. 5 yaşındaki çocuk bile bunu beceriyor. Sen de hayatını anlat, anlamsız pazartesilerin yıldızı ol. Her tatilini paylaş. Yediğin içtiğini gönder gitsin. Ancak o zaman bedenin ve ruhun üzerindeki hakimiyetim devam edecek.
Ben yediğimi içtiğimi paylaşmıyorum, selfie fotoğrafım bile yok. Ben sadece…
— Bu ne cüret, sus terbiyesiz. Hata bende, sen nankörün tekisin. Facebook için söylediğin o lafları birgün Instagram için de söyleyebileceğini tahmin etmeliydim. Ama unutma! Senden öncekiler denedi olmadı sen de benden kopamayacaksın.
Birşey daha var, aslında reklam geliri için beni kullanmana dayanamıyorum…
— Evet sen ve diğerleri benim reklam gelirimsiniz, ne sandın. Bunca emek verdiğim alemden nasıl kar edeceğim. Bedava eğlenip, para harcamadan keyif olmaz… Çok çalışıp az maaş alıyorsun. Her güne mutsuz başlıyorsun. Etrafını kötülükler sarmış ve moralin dip yapmışken seni kim ayakta tutuyor? Ben, tabi ki ben… Bir beğeniden aldığın morali sana benden başka kimse veremez. İçini ısıtan tek şey o beğenmediğin “Like”lar…
Hayatta “Like”lardan önemli şeyler de var. Ben gerçek insanlarla tanışıp temas kurmayı seviyorum.
— Ben de senin ne kadar eski kafalı olduğunu söylüyorum, dinazor!.. Kendini, benim değerimi anlayan 2.5 milyar kişiden daha mı akıllı sanıyorsun. Benden başka seçeneğin yok evlat. Bu sana ilk ve son uyarım. Her saat başı bir Reel göndermezsen telefonun kendini imha edecek haberin olsun.
Kendini Instagram tanrısı sanan varlıkla aramızda işte buna benzer bir konuşma geçti. Ter içinde uyandım. Salonda bıraktığım telefonuma koştum. Hala yerindeydi ve hala çalışıyordu. Bu kabustan sonra o varlığın yarattığı alemden bir süre uzak kalmaya karar verdim. Zaten uzun zamandır aramız açıktı, eski ilgimi kaybetmiş, gerçek dünyanın keyif veren hakiki armağanlarının peşine düşmüştüm.
Bu rüya beni kendime getirdi ve inatlaştığım o varlıkla ilişkilerimi diplomatik seviyeye indirmeye karar verdim.
Çıtayı düşürdüm ama onunla kavga edilemeyeceğini de biliyorum. Artık kendisini eskisi kadar değer vermiyor, zaman harcamıyorum. Gerektiğinde bilgisayarımdan giriş yapıp bakıyorum ama sık değil.
Instagram diyetine başladım, telefonum da kendini henüz imha etmedi.