Dubai sadece baş döndüren mimarisi, dolar milyarderleri ve çölleriyle ünlü değil. Onu diğer şehirlerden ayıran bir başka özelliği daha var: Dubai Havalimanı. Uluslararası seyahatlerde dünyanın en yoğun hava trafiğine sahip olan bu havalimanı adeta şehir içinde bir şehir. 2019’da 86 milyon kişinin yolu buraya düşmüş. Üstelik bu rekoru en yakın rakibi Londra Heathrow‘a altı milyon yolcu fark atarak ve aralıksız altı yıl tekrarlayarak korumuş.
Yapay palmiyeleri, göz kamaştıran terminalleri, havuzları ve kutup bölgelerini aratmayan klima sistemiyle bambaşka bir dünya burası…
Geçenlerde unvanlarına bir yenisi daha eklendi, bilim kurgu dünyasından aşina olduğumuz göz tarama sistemi hizmete girdi. İşlemler 122 akıllı kontrol noktasında yapılacak.
Aslında Dubai Havalimanı akıllı kapı sisteminin yabancısı değil. Uzun zamandır kullanımda olan bu kapılar, BAE vatandaşları ve burada oturma izni bulunan yabancılar tarafından kullanılıyordu. Parmak izimizi okutup ya da kimliğimizi taratıp kimseyle muhatap olmadan ülkeye giriş çıkış yapabiliyorduk.
Yeni hizmete giren göz tarama sistemini ise kaydını bir kez yaptıran bütün yolcular kullanabilecek. Pasaportlarımızı artık insan temasını ortadan kaldıran iris tarayıcılar onaylayacak.
Yapay zekâ, gözlerimizin içine bakıp dokuz saniyede ülkeye girip giremeyeceğimize karar verecek. Amaç, havalimanında bekleme süresini azaltmak, temassız yolculuğa geçişin önünü açmak.
Geleceğin dünyasında var olma mücadelesi
Halka açık her noktada göz ve yüz tanıma teknolojisini yıllardır kullanan Birleşik Arap Emirlikleri, dünyada kişi başına en çok güvenlik kamerası düşen ülkelerden. Yeni teknolojileri uygulama konusunda uzun süredir dünya devleriyle yarışıyorlar. Kaynakları da bu tür yatırımlara oldukça müsait. Para çok olunca harcamak da sorun olmuyor.
BAE’nin hedefi geleceğin dünyası… Mars misyonuyla amaçlarını dünyaya duyurdular. 19 Temmuz 2020’de gönderdikleri uydu, 9 Şubat 2021’de Kızıl Gezegen’in yörüngesine ulaştı. Bağımsızlıklarının 50’nci yıl kutlamalarına denk gelen bu başarının zamanlaması tesadüf değil. Uzayda pay kapma yarışında ABD, Rusya ve Çin’in yanında yer alıyorlar. Üç yıl içinde aya gitmeyi planlıyorlar ve çalışmalarını NASA’yla ortaklaşa yürütüyorlar. Çölde pirinç yetiştiriyorlar, deniz suyunu sulama kaynağına çeviriyorlar. Yağmur için artık dua etmiyorlar, insansız hava araçlarıyla bulut tohumlaması yapıp yapay yağmuru yağdırıyorlar.
Sadece uzay, havacılık ve tarımda değil sürdürülebilir enerjiden nano teknolojiye, akıllı kentlerden yapay zekayla hizmet veren robotlara kadar her alanda geleceğe yatırım yapmaktan geri kalmıyorlar. Çünkü bir gün petrolün tükeneceğini, sınırsız gibi görünen doğal kaynakların kuruyacağını herkesten iyi biliyorlar ve o gün gelmeden önlemlerini alıyorlar.
BAE’nin petrolden sonra gelen en önemli geliri turizm. Pandemi döneminde bu gelirden yoksun kalsalar da gelecekte insanların seyahat etmekten vazgeçmeyeceğini biliyorlar. Zamanı geldiğinde hayatı kolaylaştırabilecek adımları böyle durgun ortamlarda atmayı alışkanlık haline getirmişler. 2050’nin dünyasında var olmanın tek yolunun geleceğe yatırım olduğunun farkındalar. Bu vizyon BAE’nin kuruluşunda vardı, gelişmesinde rol oynadı, bugün de devam ediyor. 50 yıl önce haritada olmayan bir ülke bugün uzayın derinliklerine doğru yola çıkabiliyorsa bunu sadece sahip olduğu zenginlikle açıklamak yeterli değil. BAE kadar zengin diğer komşuları bu vizyonun bir hayli uzağında…
Eskiden bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz teknolojik yenilikler bugünkü hayatın ayrılmaz bir parçası. Cep telefonlarımıza, tablet ve bilgisayarlarımıza sadece parmak iziyle değil göz tarama teknolojiyle de bağlanıyoruz.
Dünyanın dört bir yanındaki havalimanları göz bilgilerimizi depolamaya hazırlanıyor. Yakın gelecekte, güvenlik kontrolünden geçerken pasaporta ihtiyacımız kalmayacak. Yapay zekâ gözümüzün içine bakıp hükmünü verecek. Yalan nedir bilmeyen gözlerimiz sadece duygularımıza ayna olmayacak, mahrem bilgilerimizi saklayan gizli kasa görevini de üstlenecek.
Bu yazı 18 Nisan 2021 tarihinde Cumhuriyet‘te yayınlandı. Diğer Pazar Yazılarım…