Doğum günlerinde tanıdıklara birşeyler yazmak, ya da kart göndermek geleneğine pek bağlı olduğum söylenemez. Günleri ve isimleri hatırlama özelliği zayıf olanlar sınıfından olduğum için belki. Ama insanın hayatında unutmadığı bazı özel günler vardır. Kafamızı kurcalayan binlerce detaya rağmen o günler geldiğinde diğerlerinden farklı olduğu bellidir. Bugün de öyle bir gündü…
Sabah televizyondan bugünün 7 Mayıs olduğu hatırlatıldığında kimin doğum günü olduğunu kavramam uzun sürmedi. Yıllardır görmediğim eski bir dostu, Cumhuriyet Gazetesi’ni hatırladım.
Dünyanın bir ucunda Los Angeles kentinin okyanusa paralel uzanan bir kaldırımında yürürken bu dostluğun başladığı günlere gittim. Havadaki gri bulutlara ve rüzgara rağmen içimin ısındığını farkettim, yüzümde bir tebessümün belirdiğini hissettim.
Cağaloğlu’ndaki eski konağın bahçesindeki 7 Mayıs’ta bir araya gelenlere buradan bir selam göndermek istedim.
Gazetenin bahçesinde yapılan bu mütevazi kutlamalara en son 1992 yılında katılmıştım. Bira ve döner eşliğinde yapılan sohbetler gazetenin eski ve yeni çalışanlarını okurlarla bir araya getiren anlamlı bir olaydı.
Gazeteyi oluşturan her bireyin yılda bir kez de olsa böyle bir ortamda bir araya gelip sadece haberi değil anıları ve geleceği paylaşmalarının keyfi farklıydı. Ama 1992 yılının o toplantısında konuşulanlar geçmişin güzel anıları ya da günün basın dedikodularından çok ay sonunu nasıl getiremediğimizin farklı anlatımlarıydı.
Gazetenin yönetiminde patlak veren görüş ayrılığıyla başlayan gelişmeler ve bu olaylara paralel gelişen maddi problemler o günkü toplantının ana temasıydı. Bir yanda düşen traj, diğer yanda Ýmar Bankası’nın baskısı…
Bu olumsuzlukların ortasında ise bizler. Bir sonraki maaşı alıp alamayacağımız belli olmayan, Basın Ýlan Kurumu’ndan aldığımız üç kuruşluk borca göz dikerek gazeteye haber yetiştirmeye çalıştığımız günler. O günlerden bu yana Cumhuriyet Gazetesi’nin maddi dünyasında yaşadığı fırtınalar bitmedi.
Gazeteyi ayakta tutmak için uğraşanlar birbirinden ağır eleştirilere uğradı. Ýdeolojisine bağlılıkta dozu kaçırdığı için hedef alındılar, gazeteyi holdingleştirmemek için aranan yollar karalandı, Cumhuriyet’e desteği olanlara çamur atıldı. Dışardan izlediğim bu gelişmelerde ayrıntılara girildiğinde suyun bulanması doğal, ama bir adım geri çekilip gazetenin yaşadıklarına tarafsız bakmaya çalıştığımda Cumhuriyet’in yaklaşık 10 yıl önce verdiği ayakta kalma mücadelesinin sadece farklı bir boyutta devam ettiğini görüyorum ve bu mücadelenin desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.
1994 yılının 12 Eylül günü istifamı gazetenin Genel Yayın Koordinatörü Hikmet Çetinkaya’ya verdiğimde gazeteyle yollarımızın artık ayrıldığını, belki de bir daha 7 Mayıs’larda bahçede olamayacağımı tahmin ediyordum. Yanılmamışım…
Aradan geçen yıllarda değişik gazetelerde çalıştım. Ama Cumhuriyet’ten sonra çalıştığım hiçbir gazetenin ya da derginin doğum gününü hatırlamıyorum. Açıkçası hatırlamayı da pek istemiyorum.
Bugün 7 Mayıs. Eski bir dostun doğum günü. Binlerce kilometre uzakta kalbim Cumhuriyet Gazetesi ile. Cağaloğlu’ndaki ahşap konağa bakan pencerelerinden, bahçedeki ağaca, turuncu daktilolarından o çatı altında kurduğum dostluklara uzanıyorum. Hava kapalı, okyanus azgın. Gri bulutların altında Hikmet Çetinkaya’nın Pazar yazılarında yazdığı o bembeyaz martılar var. Anılar önümdeki yol gibi uzun ve keyifli.
Dünyanın bir başka ucundan bu eski dosta selam gönderiyorum.
7 Mayıs 2002