Hayatımıza virüs, salgın, karantina gibi kavramlar girmeden hemen önce dünyanın bu bölgesinde pek çok kişinin gözden kaçırdığı önemli bir olay yaşandı. Geleceği, hayallerimi yeniden gözden geçirmeme neden olan bu mucize karantina günlerinde aklımdan hiç çıkmadı.
Önce, olayın geçtiği mekânı anlatmakta fayda var.
Rubülhali, Arap Yarımadası’nın güneyinde 650 bin kilometrekarelik dev bir çöldür. Arapçada “boş çeyrek” anlamına gelir; ıssız olduğu için “boş”, yarımadanın dörtte birini kapladığı için “çeyrek”tir. Genişliği 1200 kilometreyi bulan bu çöl, doğa karşısındaki çaresizliğimizin simgesidir.
Dünya üzerinde insanoğlunun el atamadığı ender yerlerden biridir. Kum fırtınaları, hareket eden tepeleri ve nefes aldırmayan güneşi dışında yolu, yönü, işareti yoktur.
Tarih boyunca kendine yaklaşmaya çalışan kavimleri yutup yok etmesiyle ünlüdür. Bırakın insanı, hayvanlar bile bu bölgeden uzak durur. Kuş sürüleri buraya yaklaştığında yönünü değiştirir. İşte böylesine korkunç bir alemdir Rubülhali Çölü, yeryüzündeki cehennemdir.
Olay şubat ayının ilk günlerinde bu çölde yaşandı. Rubülhali sınırında görev yapan polisler, çölün derinliklerinden kendilerine doğru yaklaşan bir gölge fark etti. Önce hayal gördüklerini zannettiler ama aynı hayali üç memurun birlikte görmesi olanaksızdı. Boşluğa uzanan kum tepelerinin başladığı bölgede daha önce kimseyle karşılaşmamışlardı. Bedeviler bile daha ileri gitmeyi düşünemezdi çünkü burası hayatın sona erdiği, bilinmezin başladığı uğursuz bir yerdi.
Polisler şaşkınlık içinde olayı anlamaya çalışırken, adamın kendilerine el salladığını gördüler. Bir hayaletle karşı karşıya olduklarını düşünenler oldu. Adam yanlarına kadar gelip konuşmaya başladığında rahatlamışlardı ama bu sefer de duyduklarına inanamadılar. Az önce bilinmezin içinden çıkan bu esrarengiz yabancı, çölü tek başına yürüyerek geçtiğini söylüyordu. “Zavallının başına güneş geçmiş” diyenler olsa da yabancının söylediği her şey doğruydu. Çok geçmeden olay yerine gelen kurtarma ekibi çölde beliren adamın kimliğini teyit etti.
Rubülhali’nin batı ucundan girip doğusundan çıkan adam Max Calderan‘dan başkası değildi.
52 yaşındaki İtalyan bugüne dek kimsenin başaramadığı bir işe girişmiş, 1200 kilometrelik Rubülhali Çölü’nü 18 günde, tek başına yürüyerek geçmişti. Max, macerasının en zor anlarını son 300 kilometrede yaşadı. Hava sıcaklığı akşamları 2 dereceye kadar düşüyor, çöl rüzgarları beyninin kıvrımlarında farklı seslere dönüşüyordu. 300 metreyi bulan kum tepelerini aşması gerekiyordu ama o engel olamadığı hayaller görmeye başlamıştı. Cehenneme düştüğünü ve kurtuluşun imkânsız olabileceğini o anlarda hissetti. Ölüm ensesindeydi ve yapabileceği tek şey kontrolü elden bırakmamaktı.
Max’in olağanüstü mücadelesini anlayabilmek için yaşadığınız en sıcak günü hatırlayın, en az 10 derece ekleyip çölde yürüdüğünüzü hayal edin. Gökyüzünde nefes aldırmayan güneş, önünüzde aşılacak kum tepeleri, 65 dereceyi aşan zemin sıcaklığı, sırtınızda su ve yiyecek çantası…
Max Calderan Rubülhali’yi geçen ilk insan değildi. 1930’lardan beri burada keşif yapanlar oldu ancak destek ekipleri her seferinde yanlarındaydı. Max, çölü yürüyerek tek başına geçen ilk insandı ve adı tarihe geçti.
Peki bunu nasıl başardı?
İtalya’nın kuzeydoğusundaki Udine kentinde doğan Max henüz 7 yaşındayken annesinin hediye ettiği atlasın sayfalarında Rubülhali’yle tanışmıştı. O günlerde çölü yürüyerek geçmeyi kafasına koyup annesine söz verdi. Bu sözü gerçekleştirmek için 45 yıl çalıştı. Kendini uyku, yemek ve sudan mahrum bırakarak vücudunun sınırlarını zorladı.
En büyük şansı farklı bir metabolizmaya sahip olmasıydı. Ortalama vücut ısısı 41 derece, kan basıncı 70, kortizol seviyesi düşük. Vücudu neredeyse hiç stres hormonu salgılamıyor. Tehlike anında sakin kalıp akılcı çözümler bulabiliyor. Amacına ulaşmak için vazgeçmiyor, kafasına koyduğunu yapıyor. İşte, aşkta, sporda hep mücadeleyi tercih ediyor. Sormaktan çekinmiyor, öğrenmekten vazgeçmiyor.
Bütün hazırlıklarını Rubülhali’yi tek başına geçmek için yapan Max her seferinde Suudi yetkililerden olumsuz yanıt aldı. Sonu ölümle bitecek çılgın bir deneye hiçbir yetkili izin vermeyi göze alamıyordu. Max yılmadı, daha çok çalışıp vücudunu ve zihnini hedefe kilitledi. 74 dereceye ulaşan çölde günlerce yürüdü, 22 saat su içmeden kızgın kumlarda koştu. Sonunda beklediği izni 2020’de aldı, 18 gün süren yürüyüşünü 3 Şubat’ta tamamladı.
Max’ın mücadelesini öğrendikten sonra çöle farklı gözle bakar oldum. Rubülhali’ye birkaç kez yaklaşmayı denesem de bugüne dek yarım saatten fazla yürümeyi başaramadım. Karantina yasaklarından sonra çöle tekrar gitmeyi düşünüyorum ama kimse rekor beklemesin, ben kızgın kum tepelerinde Max’ın yanıtını bulduğu bazı soruları kendime soracağım:
“İstediğin hayatı mı yaşıyorsun yoksa kabul etmek zorunda olduğunu mu? Hayallerini gerçekleştirebildin mi? Kendi hedeflerine mi yoksa başkalarınınkine mi yürüyorsun?”
Biliyorum, aradığım cevabı bulmak için çöle gitmeye gerek yok ama böylesine belirsiz bir ortamda mücadeleden vazgeçmemek için hepimizin sessiz, kısa bir yürüyüşe ihtiyacı olabilir.
Bu yazı 31 Mayıs 2020 tarihinde Cumhuriyet’te yayınlandı. Diğer Pazar Yazılarım…