Alt tarafı bir karikatür

28/12/2006

Danimarkalı bir gazetede yayınlanan ve “ifade özgürlüğünün sınırlarını zorlamak” amacıyla çizildiği her halinden belli olan karikatürlerin yarattığı gerginlik, dünya genelinde ciddi tepkilere neden oluyor. Karikatürü yayınlayan Danimarka basınına destek amacıyla bazı Avrupa ülkelerince aynı karikatürleri yayınlaması dünyada başlayan tepki zincirini alevlendirmeye devam ediyor. Bazıları ifade özgürlüğünde sınırların olmadığını belirtirken bazıları dini tabuları zorlayarak ifade özgürlüğünü kullanmanın yanlış olduğuna dikkat çekiyor.Ýfade özgürlüğü çağımızın en önemli kavramlarından biri. Ancak son olaylarla gündeme gelmesi bu tartışmayı çıkmaza sokuyor. Ifade özgürlüğü adı altında, inanç özgürlüğü ve saygı gibi kavramları sınamanın ne kadar yanlış ve tehlikeli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu konuda herkese düşen görev gerilimi yatıştırmaktır. Ancak kıvılcım şu anda aleve dönüşmüş durumda ve kolay kolay söneceğe benzemiyor.Krizin hemen ardından Müslüman dünyasının önde gelen dini liderlerinin hoşgörü ve soğukkanlılık yönündeki açıklamalarına Radikal Ýslam’dan cevap gelmiyor. Aksine Iran’da yayınlanan bazı gazeteler ateşe körükle yaklaşıyor, Isa peygamberin karikatürleri için yarışmalar düzenleniyor.Bütün bu karmaşada Türkiye ve ABD’nin krizi yatıştırmaya yönelik olumlu davranışları takdir topluyor. Krizin başladığı ilk günden bu yana Türkiye, Müslüman dünyası ile Batı arasında arabulucu tavrıyla gerilimi yok etmeye uğraşıyor. ABD basını, Avrupa basının düştüğü hataya düşmüyor ve otosansür mekanizmasını işletiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri karikatür olayına resmi ağızdan tepki gösteriyor.Basit bir olaymış gibi görünen karikatür krizinin bugün geldiği nokta uygarlıkların cepheleşme noktasıdır.

Krizin azalmasını beklemek gibi iyimser düşüncelerin yanı-sıra görüş ayrılığından çıkacak çatışmalar da gündemde. Bütün bunlar medeniyetlerin ittifakı gibi kavramların dile getirildiği bir dönemde yaşanıyor ve yarınlara umutla bakmaya çalışanlarda büyük bir karamsarlığa neden oluyor.

Barışı isteyen, bu konuda samimi olduğunu söyleyen herkese tarihi bir fırsat çıktı. Günümüz dünyasında yeterince gerilimi birarada yaşıyoruz. Barışı baltalayacak her türlü provakasyona hayır diyoruz.

Hollywood’a karşı Yeşilçam

Geçtiğimiz nisan ayında Pearl Harbor’da USS Missouri zırhlısında bir Amerikalı subayla tanıştım. Türk olduğumu öğrendiğinde büyük bir heyecanla birkaç Türkçe cümle kurdu. Türkiye’de uzun süre görev aldığını ve Türkleri ne kadar çok sevdiğini anlatmaya başladı. Derken o konu açıldı. ‘Midnight Express’ adlı filmden bahsetmeye başladı. Türkleri ve Türkiye’yi yakından tanıdığını ve filmde anlatılanların gerçeklerle bir ilgisi olmadığını Türkiye’de yaşayan bir yabancı olarak dile getirdi. Adını hatırlayamadığım bu subayın aksine bu filmin yarattığı olumsuz Türkiye imajının hala devam ettiğini söyleyebilirim. Hepimiz şöyle ya da böyle bir ‘Midnight Express’ sorusuyla karşılaşmışızdır. Filmin gerçekleri yansıtmadığını her seferinde dile getirmemize karşın, filmi seyredenlerin kafasındaki imajı yıkmak kolay olmuyor.

Türkiye’nin Amerika’daki olumsuz imajını körükleyen başka Hollywood yapımlarına da tanık olduk. Son örnek benim hatırlayabildiğim kadarıyla FOX kanalında yayınlanan 24 adlı diziydi. ABD’de birden ‘ikinci Geceyarısı Ekspresi sendromu’ başlamıştı. Son bir haftadır Türkiye’den gelen haberlere baktığımızda bahsettiğim olayların tersinin yaşandığına tanık oluyoruz. Kurtlar Vadisi Irak adlı filmin gösterime girmesinden sonra alışık olmadığımız gelişmeler yaşanmaya başlandı. Film kısa sürede Amerikan med-yasının dikkatini çekmişti. New York Times, Time, Washington Post gibi gazete ve dergiler arka arkaya filmden bahsetti. Tahmin edebileceğiniz gibi pek olumlu eleştiriler değildi bunlar.

2003’te Irak’ın Süleymaniye kentinde yaşanan gerçek bir olaydan esinlenerek hazırlanan filmde, Kuzey Irak’taki 11 Türk komandosunun Amerikan askerlerince gözaltına alınmasıyla başlayan olaylar anlatılıyor. Filme tepkiler Amerikan basınıyla sınırlı kalmadı. NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı ve Avrupa’daki Amerikan kuvvetlerinin komutanı Orgeneral James Jones, ‘Kamuoyunun ilgisini çeken filmler, fikirlerin şekillenmesini etkiler. Önemli olan, gerçeği kurgudan ayırabilmemiz ve insanların görüşlerinin doğru ve gerçek üzerine kurulması’ diyerek filmi üstü kapalı şekilde eleştirdi. Bunun üzerine Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, filmin her iki ülke arasındaki işbirliğini etkilemeyeceğini açıkladı. Gül’ün bu konuşmasının tıpa tıp benzerini 24 adlı diziden sonra Türk kamuoyundan yükselen tepkiyi yatıştırmaya çalışan Amerikan Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden duymuştuk. Bu tür yapımların ülkeler arasındaki işbirliğini etkilemeyeceğine inanıyorum ancak toplumlar üzerinde yarattığı olumsuz havayı da gözardı etmemek gerekiyor. Son günlerde hassas olan Türk-Amerikan ilişkilerinin artık filmlerden etkilenmeyecek kadar sağlam bir konumda görmek istiyoruz.

(15 Subat 06)

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Özgürlükler ve raporlar…

Sonraki Yazı

PENCERE – İLHAN SELÇUK 18.07.2006