DSC 1677

Yaşamla ölüm arasındaki yasalar

Almanya’nın Bremen kentinde 24 Ağustos 1963 günü oynanan futbol maçı, futbolseverlerin hayranlıkla takip ettiği Bundesliga liginin ilk resmi karşılaşmasıydı. Evsahibi Werder Bremen, Borussia Dortmund’u 3-2 yendi. Bu maçın en unutulmaz anı ilk dakikada gelen goldü. Borussia Dortmund maçı kaybetse de takımın yıldızı Friedhelm Konietzka, Alman futbol tarihine ligin ilk resmi golünü atan futbolcu ünvanıyla girdi. Arkadaşları onu ‘Timo’ diye çağırırdı. 2.Dünya Savaşı’nın efsanevi Rus generali Timeşenko’nun gücü ve dayanıklılığından esinlenmişlerdi. Friedhelm, sonraki yıllarda gerçek adını Timo olarak değiştirdi. Yeşil sahaların yıkılmaz futbolcusu Timo, başarılı kariyerinin ardından futboldan kopmadı. Uzun yıllar antrenörlük yaptığı İsviçre’ye 1988 yılında yerleşti. Sağlık problemleri nedeniyle yeşil sahalardan uzaklaştı. 10 yıl kadar önce kanser olduğunu öğrendi ancak yapılan müdahaleler sonuç vermedi. Doktorlar acı gerçeği yüzüne söyledi. Yaşama ihtimali olmadığını anlayan Timo, peşinden gelen Azrail’e son çalımını atmak istiyordu. Ölüm eğer tek seçenekse, bu seçeneği kendi şartlarına göre kabul etmek istedi. Kendi isteğiyle tedavisine son verdi ve hastaneyi terk etti. Son günlerini evinde, ailesiyle birlikte geçirmek istiyordu. Uzun yıllar eşiyle birlikte yaşadığı göl manzaralı evine döndü. Yakınlarıyla birlikte bir hafta uzun uzun sohbet etme imkanı buldu. Gitme zamanı geldiğinde geride bir veda mektubu bıraktı. Sevdiklerinin gözü önünde kendisi için özel hazırlanmış zehiri içerek intihar etti. Timo, 73 yıllık yaşamını kendi kararıyla, kendi belirlediği gün ve saatte, sevdiklerinin yanında sonlandırdı.

Timo’nun seçimi, uzun yıllar tartışılan ötenaziyi bir kez daha gündeme getirdi. İsviçre ötenazi konusunda en rahat hareket edebilen ülkeler sıralamasının başında yer alıyor. Avrupa’nın bu sevimli ülkesinde ölüm hakkını kullanarak intihar edenlerin sayısı diğer ülkelere oranla bir hayli fazla. Bu konuda özel yasalar mevcut. Kurtuluş umudu olmayan hastalar burada “ölüm hakkı”nı rahatlıkla kullanabiliyor.

İsviçre’de ötanazi 1918 yılından beri serbest. Uzmanlaşmış özel kliniklerde İsviçre vatandaşlarına ya da bu ülkede ikamet eden hastalara ötanazi uygulanabiliyor. Bu uygulamadan sadece tedavisi mümkün olmayan hastalığa ya da dayanılmaz ağrılara sahip, kurtuluş umudu olmayan hastalar yararlanabiliyor.

İsviçre hükümeti yasal olan ötenazinin sınırlandırılması için birkaç kez girişimde bulunsa da yapılan referandumlarda halk, umutsuz hastalara ölme hakkının tanınması gerektiğine karar verdi. Ötenaziyi tercih ederek ölümü seçenler sadece İsviçreliler değil. Diğer ülkelerden buraya ölmeye gelenler de var. İsviçre İstatistik Kurumu bu konuyla ilgili ilk resmi rakamları geçen yıl yayınladı. 2009-2010 tarihleri arasında 300 İsviçreli ötenazi ile hayatını sonlandırdı. Ölenlerin büyük bölümü 55 yaşın üstündeydi. Son 3 yılda ölmek için İsviçre’ye gelen yabancı ülke vatandaşlarının sayısı ise yaklaşık 1200’ü buluyor. Yabancıların sayısında gözlenen artışı “ötenazi turizmi” olarak adlandıranlar da var.

Her yıl tatil için sıcak kumsalları, kafa dinlemek için ormanı, kamp için dağları seçenler, hayallerini gerçekleştirecekleri mekanlara doğru yola koyulurken, ölümü kabullenen çaresiz hastalar İsviçre’ye geliyor. Bu alanda hizmet veren özel sağlık klinikleri de gelenlerin taleplerini kendilerine tanınan yasalar dahilinde karşılamaya çalışıyor. Yaşam standartlarının üst düzeyde olduğu bu küçük ülkede, ölüm hakkı da devletin koruması altında.

yasam
Yaşamla ölüm arasındaki yasalar - REMZİ GÖKDAĞ
22 Nisan 2012 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandı.
ARŞİVDEN SEÇMELER...
Çölde bir gece

Uzak gökler altında yaptığım bu yolculuğun heyecanı diğerlerine benzemiyordu. Saatlerce yol aldım.

Önce gezginim

Gördüklerimi not alırım. Her anın güzelliğini o anı yaşadıktan hemen sonra bir yerlere kaydetmek gerekir.

İstanbul’u dinliyorum

Eski İstanbul’a dair anılarını duymak istediğim kişilerden biri de meslek büyüğümüz Hasan Pulur'du.

Madem yalnız değiliz

Okyanus kenarında, karanlık bulutların altında bir sahil. Görüntü varla yok arasında, hisler dorukta.

Önce gezginim

Gördüklerimi not alırım. Her anın güzelliğini o anı yaşadıktan hemen sonra bir yerlere kaydetmek gerekir.

Başka Şehirler
Dear Istanbul
remzi gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve gezgindir. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

1 bir kişi yeter remzi gokdag

Bir Kişi Yeter

Kalabalığın ortasında kaybolmak, yalnız kalmaktan çok daha tehlikelidir. Yalnızlık bize aynalar gösterir; kalabalık ise sadece maskeler dağıtır…
2 Remzi Gökdağ

Hüznün fotoğrafı

İstanbul'a akşam çökmektedir. Minarelerin suya düşen gölgeleri kaybolurken bir adam belirir. Rıhtımdaki sandalyelere kamerasını doğrultur ve basar deklanşöre. Karanlık yoğunlaşır, adam, sandalyeler,…
3 Remzi Gökdağ

Bu da Benim İstanbul’um…

Şehir sadece haritalarda değil, hafızalarda da var olur. Her adım bir anıyı, her köşe bir hikâyeyi çağırır. Herkesin kendine sakladığı bir İstanbul…
4 Remzi Gökdağ

Kendi Rotanı Takip Et

Bazen unutulmuş bir anı rotanızı baştan sona değiştirebilir. Önemli olan, iç sesinizi takip etmek ve seyahate kendi kişisel dokunuşunuzu katmaktır…
5 Rubulhali çölü

Kumun Atlantis’i

Bazı yerler coğrafi bir bölge olmanın ötesine geçip ruhun derinliklerine işleyen birer sembole dönüşürler. Rubülhali Çölü bunlardan biridir. "Boşluk" anlamına gelen ismiyle…
6 Remzi Gökdağ

Tutkunla Var Ol

Yaşamın özü, gözümüzü biraz olsun açıp, küçük anların içinde saklı olan büyük anlamı fark edebilmektir. Bu basit ama derin hakikat, hayatın en…
8 kaybolan sehir

Unutulan Şehrin İzinde

Bazen hayat en güzel sürprizlerini bir kitabevinin rafında saklar. Yan yana duran iki kitap, aslında yıllar öncesinden başlayan bir dostluğun sessiz tanığı…
9 ölü internet teorisi 1

İnterneti Robotlar mı Yönetiyor?

İnternet, bir zamanlar özgür fikirlerin, insan yaratıcılığının ve sınırsız bilginin merkeziydi. Oysa bugün, çevrimiçi dünyanın perde arkasında görümez, gizli bir ordu var.…
10 Remzi Gökdağ

İnterneti Zehirleyen Azınlık

Sosyal medyada gördüğümüz öfke ve kutuplaşma, toplumun gerçek sesi değil; küçük bir azınlığın gürültüsü. Algoritmalar bu aşırı sesleri öne çıkarıyor, makul çoğunluğu…
masal
Önceki Yazı

Masal gibi…

Remzi Gökdağ
Sonraki Yazı

Note to myself