Yangın yeri

02/04/2002

Ortadoğu yine yangın yeri, sokaklar kan gölü. Dış dünyaya perdelerini kapatan bir sahneyi andırıyor İsrail. Terörist saldırıları engelleyemeyen ve şu anda günde bir patatese mahkum bir Arafat, Arafat’a sırtını dönen ve İsrail’e terörle mücadele taktikleri veren Bush, gerçekleşmeyeceği bilindiği halde İsrail’e ‘komik’ barış girişimini ısrarla öneren Suudi bir kral, 1967 rezaletini tekrarlamamaya çalışan, kendi halkından çok ABD’nin hışmından korkan Arap devletleri bu sahnenin oyuncuları. Sahnede bir katliam izliyor dünya. Birbirlerinin boğazına sarılmış iki millet yangın yerinde başrolde.

Bugün kimse Filistin Özerk Bölgesi’nde tam olarak nelerin olup bittiğini bilmiyor. Haber almak için bölgeye gelen gazeteciler katliama tanık olmamaları için uzaklaştırılıyor, içeride olanlar da İsrail askeri zoruyla bölgeyi terkediyor. Basına doğrultulan silahlar bölgeden sağlıklı bilgi akışını engelliyor.

Aslında detayları gözümüzde canlandırmak için fazla bir çaba harcamaya da gerek yok. İsrail ordusu kapı kapı dolaşıyor. Ellerindeki listedeki isimler birer birer toplanıyor evlerinden, caddelerden. Sokaklar sessiz, tanklara taş atan, yer yer silahla karşılık veren Filistinli gençlere cevap yine İsrail tanklarından açılan ateşle veriliyor.

İsrail istihbaratı tarafından belirlenen ve bombalama eylemlerinde payı olduğu düşünülen Filistinlilerin büyük bölümü operasyonun ilk gününden itibaren İsrail’in kontrolunde. Hayatta olmaları zayıf bir ihtimal. Gözünü kan bürümüş bir devlet, kendini zaten canlı bomba ilan etmiş bir millete ateş püskürüyor.

İsrail’in giriştiği bu katliamı haklı çıkaracak nedenler ne olabilir diye düşünyor insan ister istemez. Bombalı intihar saldırılarıyla yüzlerce sivilin yaşamını yitirdiği kentlerdeki görüntüler böylesi bir katliamı başlatmaya neden olabilir mi. Evet olur… Hele bu devletin başında Şaron gibi kasaplığı tescillenmiş eski bir general oturuyorsa.

Kabine üyeleri bile ödürülen, kutsal bayramlarını katliama çeviren, hergün patlayacak bombanın nereden geleceğini kestirmeye çalışan bir ülkede eğer Şaron gibi de bir lideriniz varsa siz artık sessiz kalamazsınız. ‘Kana kan’ dersiniz. 5 İsraillinin can verdiği bombalı saldırıdan sonra 15 Filistinlinin kellesini istersiniz. Bu kısır döngüden başınızı kaldırıp etrafınıza bakmaya zamanınız olmaz bu durumlarda. Kan kokusu burnunuzun direğini çökertmez. ‘Ya bu ırkı silerim bu topraklardan ya da ben de oturmam’ diye bakarsınız bu kan davasına. Size önerilen barış tekliflerine güler geçersiniz. Dünya kamuoyu, insan hakları, geçmişte Nazilerin uyguladığı soykırımı gündeme getirenlere kulaklarınızı kaparsınız. Elinizdeki tankı, topu, füzeyi size ateş açan Filistinlilere çevirirsiniz, başlarsınız ateşe…

Her ne kadar üzerinde oturduğu topraklarda söz hakkı olmadığı iddia edilse de İsrail uluslararası düzende varlığı Arap ülkelerince de kabul edilen bir devlet. Bu hakkını kötüye kullandığı, Filistin halkına yaşama imkanı tanımadığı da bir gerçek İsrail’in. Ama zaten bu iki farklı ulusun bir arada yaşayamayacağı çok değil, 50 yıllık bölge tarihine bakıldığında bilinen bir gerçek. Bütün bu olumsuzluklara Arafat gibi bağımsız bir Filistin Devleti için yanıp tutuşan ve gözü başka hiçbir şey görmeyen bir lider eklendiğinde bugün yaşanan katliamın nedenleri çıkıyor ortaya.

Son 1.5 yılda bölgedeki gelişmelerden hayatlarını kaybedenlerin sayısı 2 bine ulaştı. Binlerce insan yaralı. Bilanço büyük, kan kokusu ağır ama henüz sahnede devam eden bu vahşetin hayal edemeyeceğimiz sonunu kimse kestiremiyor ya da düşünmek bile insanı ürpertiyor.

Şu anda kimse barışı ağzına alamıyor. Son nefeslerine kadar savaşmayı göze alan bu iki ulus aynı zamanda bölgesel bir felaketin de zeminini hazırlıyor. İsrail’de yaşanan kanlı gelişmelerin yakın bir gelecekte komşu ülkeleri de içine alacağı kötümser bir tahmin olarak algılanmasın. Yangın yerinden sıçrayan ateş şimdiden kuzeye yöneldi. Lübnan’ın İsrail’e sınır bölgelerinden yapılan birkaç saldırıya İsrail’in gözyummayacağı bir gerçek. Bunu resmi ağzdan da açıklayan İsrail’in Lübnan’ın güneyine askeri opersayon düzenlemesiyle bölgede tekrar savaş alanına dönecek. 1967’de yaşananlar yakın bir gelecekte çok daha ağır bir faturayla Ortadoğu’ya kesilecek. 35 yılda bir arpa boyu yol alamayan, bölgeye barıştan çok kan vaadedenler o günlerde hesabı tam olarak kesilemeyen kan davasını masaya yatıracak.

İsrail’e kafa tutabilecek konumdaki Mısır, Filistin’e göstereceği destek girişimine ilk adımı atabilir. Sina Yarımadası’ndaki askeri birliklerini harekete geçirebilir. Böyle bir durumda Suriye ve Ürdün’ün de İsrail’e karşı aynı anda bir savaşa girişmesi ve hatta Irak’ın Suriye ve Ürdün izerinden İsrail’i vurma girişimi yakın bir sürede gerçekleşebilir. Bütün bu senaryolar dünyanın yakın bir süreçte karşılaşacağı yüksek ihtimaller. Ortadoğu sahnesinde bugün sergilenen katliamın birkaç hafta ya da birkaç ay içinde sona erip tarafların kanlı ellerini yıkamaya gideceğini kimse beklemesin.

Körfez Savaşın’da İsrail’e göderdiği birkaç scud füzesiyle birşeyler yapmaya çalışan ancak başarılı olamayan Saddam Hüseyin için de bugünkü gelişmeler beklediği ortamı yaratıyor. İsrail’e karşı oluşturulacak ortak bir Arap girişimine Irak’ın katılmaması zor bir ihtimal olarak görünüyor. Eğer Saddam Hüseyin böyle bir oluşumun içine girerse başının üzerinde sallanan ABD kılıncını da hesaba katıp hareket edecek ve böyle bir ortamda Irak’ı vurmak için bahane arayan ABD de bir anda Ortadoğu çıkmazına girecek. Bu senaryonun gerçekleşmemesi, bölgede yeni bir 67 savaşının tekrarlanmaması için ne olabilir? İsrail işgal ettiği Filistin topraklarından çekilir, Filistin intihar saldırılarına son verdiğini ve barış görüşmeleri için masaya oturmaya hazır olduğunu söyler ve savaş senaryosu ertelenebilir ama kimse bu son ihtimallerin gerçekleşeceğine inanmıyor artık.

Yangın yerinden sıçrayan ateşin sadece yakın bölgeyi etkilemeyeceği Avrupa ve ABD’ye de yayılacağı biliniyor. Şimdiden Avrupanın birçok kentinde sinagoglara saldırılar başladı. Avrupa’da yaşayan Yahudiler hayati tehlikeyi İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez hissediyor.

Eylemlerin ABD’ye de sıçrayabileceği ihtimali az da olsa gündemde. 11 Eylül’ün ardından güvenlik önlemlerini doruğa çıkartan ABD, fanatik islamcıların girişimlerine sahne olabilir.

Böylesi bir ortamda Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerden Türkiye de payını alacak. Yıllardır sürdürdüğü ikili ilişkilerden dolayı İsrail’in bölgedeki tek Müslüman dostu olan Türkiye, uygulayacağı dış politikayla bu dostluğa zarar vermeden krizi atlatma çabasında. Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in tutarlı yaklaşımıyla oluşan şu anki tablonun ne kadar devam edeceği, Türkiye’nin bölgede yaşanacak daha kötü bir ortamda nasıl bir tavır sergileyeceği merak konusu. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İsrail konusundaki hassasiyeti ve sıkı ilişkileri Türkiye’nin gelecekte yaşanabilecek bir krizde ister istemez ABD’nin üreteceği ve kendi içgüvenliğini de zedelemeyecek ılımlı politikasını sürdüreceği yönde.

Üzerindeki bombayı patlatıp kendisiyle birlikte ne kadar fazla insanı öldürürse cennetin en güzel köşelerinde yerinin hazır olacağına inanan, özgürlüğü elinden alınmış, ezilip, kimlikleri yok edilmiş Filistinli gençleri durdurmak için İsrail tarafından başlatılan bu katliam bölgede yeni bir düzenin ilk adımı. 11 Eylül’den sonra ABD’de hiçbirşey eskisi gibi olmayacak denildi. Geçen 7 ay bu sözü doğruladı. İsrail’in giriştiği bu askeri harekattan sonra Ortadoğu’da hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.

11 Eylül sürecinin bir başka aşamasına tanık oluyoruz. Dünya değişiyor ama yeni düzenin şu ana kadar savaş ve ölümden başka birşey getirmediğine ister istemez tanık oluyoruz.

2 Nisan 2002

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Sonraki Yazı

CIA-Bush-Irak