Ve Park Otel Danıştay kararıyla iptal

16/08/1992

Üç yıllık hukuk savaşı Danıştay’ın “dur” demesiyle sonuçlandı. İstanbullulara rahat bir soluk aldıran bu noktaya nasıl gelindi, bundan sonra ne olacak?

Oktay Ekinci – Evet. Yılın sorusu işte bu olsa gerek: “Park Otel Nasıl Yükselebildi?” Öyle ya. Bu “beton canavara” karşı olmayan yoktu. Özellikle Koalisyon Hükümeti döneminde, Park Otel için “dursun” demeyen “yetkili” de kalmamıştı.

Acaba, böylesine geniş bir “consensus” içinde bir yıla yakındır durdurulması istenilen, buna karşın milyonların gözü önünde inadına yükselmesini sürdüren bir başka inşaat var mıdır?

Dilerseniz, “consensus cephesine” şöyle bir göz atalım.

Park Otel’e önce yöre halkı karşı çıktı. İnşaatın “ezdiği” “Ayaspaşa semti sakinleri, bu akıl almaz kütlenin büyümesini durdurabilmek için eylemlere başladılar, dernek bile kurdular, mahkemelere başvurdular.

Mimarlar Odası, “mimarlık için kara leke olan” bu ölçüsüz yapıyı “kent suçu” ilan ederek davalar açtı, kampanya başlattı.

Şehir Plancıları Odası, “şehir planını ayaklar altına alan” bu çapsız yapıyı “cinayet” olarak niteledi.

İnşaat Mühendisleri Odası, mühendisliğin toplumsal sorumluluklarını yok sayan böylesi bir “betonarmeyi” kara listesine aldı.

İstanbul’daki yirmiyi aşkın çevre derneği, gönüllü oluşumlar ve kurumlar, Park Otel’e engel olunması için çeşitli etkinlikler düzenlediler.

Üniversitelerdeki hemen tüm bilim adamları ve öğrenciler, Park Otel’e izin verilmesini “şehircilik bilimine hakaret” olarak nitelediler.

Basın, sürekli olarak Park Otel’i izledi. Köşe yazarları eleştiri yazıları yazdılar, “gökdelenleri savunanlar” bile salt bu bina için görüş değiştirip, “böyle şey olamaz” dediler.

Siyasi partilerin İstanbul örgütleri, bir zamanlar Gökova Termik Santral’a karşı Bodrum’da gerçekleşen “tarihsel ittifakın” benzerini, bu kez Park Otel için yinelediler.

İstanbul’a gökdelenleri miras bırakan, Park Otel planının onay sahiplerinden Dalan bile, sonunda dayanamayıp, “galiba bu binada ölçüyü biraz kaçırmışız” demek zorunda kaldı.

Ve tüm kent halkı, işçisi, memuru, esnafı, tüccarı, iş adamı, ev kadını… hemen herkes, Ayaspaşa’da yükselen dev kütleye nefretle bakıp, “yazık oluyor İstanbul’a” dediler.

Eğer bir referandum yapılsaydı, Park Otel’e hayır diyeceklerin oranı, hiç kuşkusuz hükümetin son yerel seçimlerde aldığı oy oranını ikiye katlardı…

Denebilir ki, bu “ret cephesi”, Türkiye’de henüz pek işe yaramıyor. Katılımcılık işlemiyor, “sivil duyarlılık” kararlara yansıyamıyor…

Önemli olan, “resmi duyarlılık”. Yani yetkililer!…

Ama, onlar da “hayır” demediler mi?

Son altı ayın Cumhuriyet koleksiyonunu tarıyoruz. Arkadaşımız Remzi Gökdağ’ın “sabırla” sürdürdüğü haberleri, Park Otel’e karşı çıkan “üst düzey yetkililerin” demeçleriyle dolu. İşte, en etkilileri:

  • İstanbul Anakent Belediyesi. (Bu yüzden Beyoğlu Belediyesi ile arası bile açıldı.)
  • Beyoğlu Belediyesi. (Yasa, hak, hukuk… diyerek inşaatı durdurmuyor ama yanlış bir yapı olduğunu da gizlemiyor.)
  • Turizm Bakanlığı. (Yanlıştan dönülmesi için bakanlığın tüm yetkilerini kullanacağını söylüyor.)
  • Şehirleşmeden Sorumlu Devlet Bakanlığı (Park Otel’in ruhsatının iptal edilebileceğini belirtiyor.)
  • Çevre Bakanlığı. (Çevreyi bozan yapılaşmaya örnek gösteriyor.)

Türkiye’de bir inşaatın durdurulabilmesi için, acaba başka kim kaldı dersiniz?

Hiç kimse ve hiçbir kurum.

Başbakan ve Başbakan Yardımcısının bile özel konuşmalarda bu inşaattan yakındıkları biliniyor.

O halde, yılın sorusu işte bu olsa gerek:

“Peki, Park Otel nasıl yükselebildi?”

Bu sorunun yanıtı, salt imar mevzuatının içinde bulunduğu “kaosu” göstermekle kalmıyor, dahası, aynı mevzuatin, “Demokrasiye, bilime ve çevreye” karşı ne denli duyarsız olduğunu da kanitliyor.

12 Eylül’den sonra “biçimlenen” turizm ve imar anlayışı, kenti, ülkeyi ve halkı değil, toplumsal kazanımları yadsıyacak “iş bitiren” yatırımcı çevreleri düşünüyor.

Ve, bu anlayışın yasaları hala yürürlükte olduğu için, böylesine geniş bir “sivil ve resmi ittifaka” karşın, Park Otel aylarca ve “özgürce” yükselebiliyor. “Demokrasiye” açıkça meydan okuyor…

Neyse ki bu akıl almaz gidişe, en sonunda Danıştay “dur” diyebildi. Böylece salt İstanbul değil, hukukun üstünlüğü ilkesi ve “demokrasi” de rahat bir nefes almış oldu.

Bakalım, Danıştay kararını bu kez kim ve “nasıl” uygulayacak? Bu “yasa dişi” işgale izin verenler, kenti kurtarmak için ne zaman kollan sıvayacak?

16 Ağustos 1992 Cumhuriyet Dergi Sayı 334

Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Beton dev, boyunun ölçüsünü aldı

Sonraki Yazı

Hukuk açısından Park Otel