Matterhorn’un Gizemi

23 Temmuz 1975 günü kurtarma ekipleri Matterhorn Dağı’nın eteklerine ulaştığında Donald Stephen Williams’ın cansız bedeniyle karşılaştı. Dağcılar arasında “mezar taşı” olarak bilinen Matterhorn, o temmuz sabahında bir kişiyi daha almıştı. Williams henüz 17 yaşındaydı. New York’tan yola çıkmış, Zermatt’a gelmiş ve bu kasabanın güneyinde yükselen Matterhorn’u gözüne kestirmişti. Dağcılık tecrübesi neydi, onu buraya hangi nedenler getirdi, onu amacından vazgeçirmeye çalışanlar oldu mu bilinmez ama onun kör cesareti sonunu hazırladı. Tıpkı diğerleri gibi.

Mattehorn bugüne dek 500’ün üzerinde dağcıya mezar oldu. Bu kişilerin ölmeden önce ortak bir hedefi vardı; 4478 metrelik zirveden dünyaya bakabilmek… Aslında bu tehlikeli zirve diğerleriyle karşılaştırıldığında aşılması kolay gibi düşünülebilir. Daha yüksek zirvelere ulaşabilen dağcılar var. Ancak Matterhorn’un “laneti” herkes tarafından biliniyor. “Piramit”in zirvesi yeryüzünde tırmanılması en zor noktalardan biri. Doğanın yüzbinlerce yılda sabırla oluşturduğu, dört dik yamacıyla bir an önce gökyüzüne yükselmeye çalışan bu sivri dağ her önüne geleni kabul etmiyor. Fakat bu engel, yaşamın anlamını zirvelerde arayan dağcıları yolundan döndürmeye yetmiyor.

Ölümle şakalaşabilme ciddiyetini gösterebilenlere Matterhorn’un yamaçları mezar oluyor.

Yaz aylarında günde ortalama 150 kişi zirveyi gözüne kestirip dağın eteklerine doğru ilerliyor. Bir yıl boyunca bekledikleri gün geldiğinde korkularını erteleyen dağcılar Matterhorn’un zirvesine doğru tırmanmaya başlıyor. Onlar aynı zamanda hayattan vazgeçebilmeyi de göze alıyor. Dibi mızrak gibi kayalarla örülmüş uçurumlarda sallanırken ölüme tepeden bakıyorlar. Dağın başdöndürücü zirvesi kadar eteklerinde kaybolan cansız bedenleri de görebilen bu insanlar heyecanı, coşkuyu, sevinci, cesareti ve mutluluğu aynı anda hissedebiliyor. Zirvenin büyüsü onları hayata bağlayan her şeyden daha ağır basıyor. Kendileriyle yüzleşebilen, bugün ve geçmişle olan bağını koparmayı göze alabilen dağcılar zirve hedefinden son ana kadar vazgeçmiyor. Onların çok azı amaçlarına ulaşabiliyor. Çünkü dağ geçit vermiyor.

‘Dağcılık ölmek değil, hayatta kalma becerisidir’ sözünü hatırlayanlar yarı yoldan geri dönmek zorunda kalıyor. Hedeflerine kilitlenmiş halde yoluna devam eden inatçı dağcıları ise bildik bir son bekliyor. Şansları varsa kurtarma ekipleri tarafından dağın eteklerinden alınıyorlar. Ölümle şakalaşabilme ciddiyetini gösterebilen şanssız azınlık için ise Matterhorn’un yamaçları mezar oluyor.

Her yıl ortalama 1200 dağcı kurtarma ekiplerinin yoğun çabalarıyla hayata döndürülüyor. Bu gerçeği bilmelerine karşın yılda ortalama 12 kişi Matterhorn’a tırmanırken hayatını kaybediyor. Bugüne kadar 500’ün üzerinde dağcıya mezar olan Matterhorn’un vahşi cazibesi halen pekçok insanın rüyalarını süslüyor. Bu yolda hiçbir engel tanımıyorlar. Matterhorn’a çıkarken hayatlarından olan dağcılar için hazırlanmış mezarlık bile onları zirve tutkusundan vazgeçirmeye yetmiyor.

İçinde Donald Stephen Williams’ın da bulunduğu ‘Dağcılar Mezarlığı’nda Matterhorn’a tırmanırken hayatını kaybeden 50’nin üzerinde dağcı yatıyor. Mezarlık, Matterhorn’un gölgesindeki derin bir vadide uzanan Zermatt’ın tam ortasında bulunuyor. Bu noktadan başınızı kaldırıp gökyüzüne baktığınızda muhteşem piramitin kurşuni zirvesiyle göz göze geliyorsunuz. Kasabayı ikiye bölen nehrin kenarında yer alan bu küçük mezarlıktaki her mezar taşının ayrı bir hikayesi olsa da burada yatanlar ortak sonu paylaşıyor. Onların hikayesini Williams’ın dağ kazmasının asılı olduğu mezar taşında yazan şu cümle özetliyor: “Tırmanmayı seçtim.”

Yaşamın gizemini zirvelerde arayanların dünya görüşünü anlatan iki kelime… Sıradan bir günde pek fazla bir şey ifade etmeyen bu söz Matterhorn’un gölgesinde, 17 yaşında bir gencin mezar taşında karşınıza çıkarsa sizi de altüst edebilir. Onun hikayesini okuyanlar genç bir bedenin kör cesaretini düşünüp ‘trajik bir ölümmüş’ diyebilir.

Williams, hayatını adadığı bir amaç uğruna bir anlamda mezarına tırmandı. Kısa süren yaşamına tepeden bakmayı düşünürken sonunu hazırladı. Aslında o ne bu hayatı, ne de ötekini seçmişti, Williams’ın seçimi sadece tırmanmaktı.

14 Ekim 2012 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlandı.
Remzi Gokdag

Remzi Gökdağ gazeteci, yazar ve dijital yayıncıdır. Başka Şehirler, Sevgili İstanbul, Amerikan Medyası’nda 11 Eylül ve Park Otel Olayı kitaplarının yazarıdır.

Başka Şehirler
Önceki Yazı

Kurşun atan çocuklar

Sonraki Yazı

Kıyamet senaryosuna hazırlık