Bromo Volkanı Yolcuları

Malang | 26 Kasım 2019 (5.Gün)
Bugünkü hedefim Malang. Doğu Java’da bulunan bu kente trenle gideceğim. Dün gece istasyona yakın bir otele geçtim. Sabah 7’de tren hareket ediyor. Eşyalarımı toplayıp 6’da otelden ayrıldım. Biletimi dün gece internetten aldığımdan sadece rezervasyon numarasını verip bileti almam gerekiyordu. Tren yolculuğu 8 saat sürecekti.
Özel vagondan tek koltuklu bir yer seçmiştim. Yolculuk tahminimden iyiydi. Pirinç tarlalarını, Endonezya’nın harika doğasını izlerken zaman çabuk geçti. Saat 15:45’te Malang’da indim. Dün gece Malang gezisi için anlaştığım şoför Yanto beni garda karşıladı ve Cemoro Lewang’a hareket ettik. 2 saatlik bir yolculuktan sonra bu gece konaklayacağım Bromo Otix adında bir otele yerleştim. Bugün toplam 11 saat yolculukla geçti ve yarın sabah 03:00’te bir başka yorucu yolculuk daha başlayacaktı.
Java gezisi sırasında en merak ettiğim yer Bromo Volkanı’ydı. Gördüğüm fotoğraf ve videolardan buranın yeryüzünde bulunan ama bu dünyaya ait olmayan bir yer olduğunu düşünüyordum. Bu garip ortamı birazdan göreceğim.

Saat 02:30’da kalkıp çantamı hazırladım ve otelden çıkış yaptım. Kapıda Bromo’ya gideceğim Jeep bekliyordu. Bu turda kraterin içine bu araçla girecektik. Şöförümüz Riko adında 20 yaşlarında yerel bir rehberdi. Tura benimle birlikte Vietnamlı bir çiftle, Alman ve Malezyalı iki turist katılıyordu. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra Bromo’nun tam karşısında yer alan Penanjakan ve King Kong tepelerine geldik. Güneşin doğuşunu buradan izleyecektik ama bizden önce onlarca kişilik kalabalık bir turist grubu bu tepeleri kaplamıştı. Bu manzara bana iş saatinde platformda metrobüs bekleyen kalabalığı hatırlattı. Hava henüz aydınlanmamıştı ve bu gruptan uzaklaşıp başka bir köşede Bromo volkanını görebileceğim bir alan buldum. Karanlıkta çalılar içinde yürümek kolay olmadı ama kalabalıktan uzaklaşmak iyi geldi. Oturduğum yerde fotoğraf makinamı hazırlarken karşımızdaki volkanda bir patlama oldu. Küçük bir patlamaydı ama volkanın bacasından çıkan duman gayet net görülebiliyordu. Birazdan günün en güzel manzarasıyla karşılaştım. Güneş doğmaya hazırlanırken dev kraterin zemininde bir sis bulutu oluştu. Karşımdaki volkan kraterleri bu sis bulutunun üstündeydi.

Burası gerçekten garip bir yer. Hem izlemesi hem de anlatması zor. İzlediğim manzaranın resmi adı Bromo Tengger Semeru Ulusal Parkı. Devasa bir volkanik krater ve onun içinde yer alan diğer volkanik kraterler… Park ismini iki dağdan alıyor, Semeru ve Bromo Dağları. Tengger ise bölgede yaşayan yerel halka verilen ad. Güneş doğmadan patlamayı gördüğüm 3676 metrelik Semeru, Java’nın en yüksek dağı ve Endonezya’nın da en aktif volkanı. Bromo’nun hiç durmadan tüten bacası da en az Semeru kadar aktif ve hareketli. Buromo’nun da dahil olduğu beş volkanik krater büyük bir kum denizi içinde bulunuyor. Yerliler de buraya kum denizi diyor. Volkanın küllerinden oluşmuş un gibi yumuşak bir zemin.

Güneşin doğuşunu izledikten sonra jeeple kraterin zeminine indik. Buradan Bromo’ya ulaşmanın iki yolu vardı, yürüyerek ya da atla. Ben atı tercih ettim. At sahibinin rehberliğinde yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra Bromo’nun eteklerine ulaştım. Buradan da 250 basamaklı bir merdiveni tırmanıp bacanın kenarına çıktım. Aşağıda çiçek satıcılarından bir demet kırmızı çiçek almıştım.

İnanışa göre bu çiçekler dileğin gerçekleşmesi için volkanın içine atılıyormuş. Volkanın içinden gelen koku pek hoş değildi, patlamalardan oluşan buhar bulutu gökyüzüne yükseliyordu. Bulunduğum nokta korunaklı sayılırdı. İnce bir korkuluk volkanı bu kadar yakından izleyenlerin neresini koruyacaksa… Bacanın zirvesinde iki kişinin yan yana zorlukla geçebileceği dar bir yol uzanıyordu. Bu yolu takip edip volkanın içine ve dışına diğer açılardan da bakmak istedim. Bir yandan da içimden gelen bir ses çıktığım merdivenlerden hemen inip uzaklaşmam gerektiğini söylüyordu. “Bu kadar riski göze alan biraz daha fazlasını da alıp yola devam eder” diyen ses galip geldi ve bacanın dar yolunda bir yanımda uçurum diğer yanımda cehennemin dev kazanı yoluma devam ettim. Ayağımın kaymaması ya da dengemi kaybetmemek için attığım her adımı hesaplıyordum. Volkanın en yüksek yamacına geldiğimde arkama baktım, benden başka kimse yoktu. İşte beni asıl korkutan an bu oldu. Yanlış bir hareket yapsam ya da volkan doğal bir hareketle yine patlamaya geçse benim burada olduğumu ne bilen ne de gören vardı. Bunları düşünürken volkanın içinden gelen sesler arttı, havaya yükselen sülfür bulutları yoğunlaştı ve ben de geldiğim merdivenlere doğru hızla ilerlemeye başladım.

Volkanı patlamadan gezmek güzeldi, aşağıya indiğimde beni bekleyen rehberi bulmam zor olmadı. Geldiğim gibi ata binip hızla jeepe doğru hareket ettik. Yine yarım saatlik bir yolculuktan sonra günün ilk molasını verme zamanı gelmişti. Bol şekerli Endonezya kahvesinden içerken grubun diğer üyelerini bekledim. Burada kahve bardağa konup üstüne sıcak su ve bol şeker eklenerek içiliyor. Kahveyi şekersiz içtiğim için bu her seferinde sorun oldu. Şeker istemiyorum dediğimde hayrete düşen bakışlarla çok karşılaştım.

Otele geri döndüğümde rehber ve şoförüm Yanto beni bekliyordu. Buradan sonraki durağım Madakaripura Şelalesi’ydi. Yine eşsiz güzellikte bir yolculukla Madakaripura’ya geldim. Kapıda bir motosiklet kiralayıp parkın girişine ulaştım. Buradan sonra yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşle ünlü Madakaripura Şelalesine ulaştım. Burada benden başka sadece bir güvenlik görevlisi vardı. Böylesine güzel bir manzarayı kalabalığa takılmadan izlemek büyük bir şanstı.

Şelale üç farklı noktadan dökülüyordu. 1. ve 2. yamaçlara girmek yasaklanmıştı. Dünkü sağanak yağıştan sonra zirveden yuvarlanan taş ve kayalar nedeniyle bu yol kapanmıştı. Bu iki noktayı göremedim ama güvenlik görevlisi fotoğraf makinamı alıp yasaklanmış bölgeye girdi ve fotoğraflarını benim yerime çekip geri geldi.

Yaklaşık 2 saatim burada geçti. Yol boyunca karşılaştığım satıcı ve görevlilerle bol bol resim çektirdik. Yine giriş kapısında karşılaştığım üniversite öğrencilerinin isteğini kırmayıp onlarla da fotoğraf çektirdik. Beni gören diğer satıcılar da gelince fotoğraf ve sohbet seansları uzadı.

Kapıda bekleyen Yanto masada uyukluyordu. Birer kahve içip (ve tabiki fotoğraf için poz verip) yolumuza devam ettik. Bu gece Probolinggo’da kalacağım. Yarın sabah 06:44’te Java’nın doğu ucundaki Banyuwangi’ye trenim var.