Yeşil çayırlar ve kıvrılarak uzanan derelerin ortasındaki küçük bir köyde dünyaya geldi. Köyün doktoru adını Johanna koydu. Doktor aynı zamanda bu küçük kızın babasıydı. Köyün tek okulunda okudu. Büyüdüğünde eğitimini tamamlamak için Zürih’e gitti. Burada tanıştığı genç bir avukatla evlendi. 3 yıl sonra bir erkek çocuğu oldu.
Johanna kitaplara meraklıydı. Günlerini denemeler yazarak geçiriyordu. Çocukluğunda yaşadığı köyün ve tanıdığı karakterlerin hikayelerini kocasına ve yakın arkadaşlarına okuyordu. Aldığı olumlu tepkiler onu cesaretlendirdi. Birkaç öyküsü dergilerde yayınlandığında 43 yaşındaydı. 50 yaşına geldiğinde ilk çocuk kitabı yayınlandı. 3 yıl sonra bir başka kitabıyla tekrar küçük okurlarının karşısına çıktı. Kitabın konusu 5 yaşında bir kızın mutlu sonla biten öyküsüydü. O yıllarda sadece yerel halkın tanıdığı bu küçük kahramanın adı Heidi, onu yaratan kişi de Johanna Spyri’ydi. Kitap, küçük okurlar kadar büyüklerin de ilgisini çekmişti. Heidi’nin maceraları kısa sürede efsane haline gelmiş, yazarın adını gölgede bırakmıştı. Johanna Spyri, 1901 yılında öldüğünde yarattığı kahramanı giderek büyüyen bir hayran kitlesiyle yaşamaya devam etti. Hakkında filmler çekildi, belgeseller hazırlandı. Kitapları, neredeyse dünyanın bütün dillerine çevrildi. Günümüzde 50 milyondan fazla baskısının olduğu söyleniyor.
İsviçre’nin milli kahramanı Heidi, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de çok sevildi. 70’li yılların sonunda TRT’nin yayınladığı siyah beyaz çizgi film dizisiyle o dönemin çocuklarını ekrana kitlemişti. Nostalji dünyamızın unutulmaz bir sayfasıydı. Fazlasıyla iyimser, yeterince doğal ve en şirin haliyle masum bu kuçük kız, dağlarda keçilerin peşinde koşarken çevresindeki bütün olumsuzluklara karşın mutluluğu aramaya da devam ediyordu. Gerçeğe yakın bir masal kahramanıydı o. Hayatın içindeki yansımalara ışık tutuyordu. Sakar ama dost Peter, doğrudan şaşmayan aksi ama yufka yürekli dede, gözleri görmeyen titiz bir nine, iç dünyasının yalnızlığını yansıtan zengin kız Klara, yaşadığı kötü günlerin simgesi bayan Rottenmeier, iyi huylu doktor, köy halkı ve diğerleri… Elma yanaklı küçük kız, bembeyaz dünyasının ilk gerçekleriyle yüzleşirken bile umudunu yitirmemiş, yüzünden gülümsemeyi eksik etmemişti. En az çocuklar kadar büyüklerin gözünde de iyi ile kötünün sınırlarını belirleyen bir dünyaya kapı aralamıştı. Heidi’yi siyah beyaz ekranlarda izleyen dünün çocukları artık bügünün büyükleri oldu. Kimimiz bu siyah beyaz çizgi filmin hatırlattığı ‘doğru’larla büyüdü, bazılarımız da onun maceralarını çoktan unutup içine karıştığı ‘gerçek’ dünyanın karanlık tipleri oluverdi. Heidi’nin hikayesi mutlu sonla biter. Ama hayatın gerçek romanında sayfalara yazılanlar farklıdır. Heidi efsanesinin ardında yatan gerçeğin peşine düşerseniz o sayfalarda yazılanlar sizi üzebilir.
Hikaye ile gerçeğin izlerini aradığımız bir haftasonu yolumuz Heidi’nin köyüne düştü. Hem Heidi’nin maceralarının hem de onu yaratan Johanna Spyri’nin gerçek yaşam öyküsünün peşindeydik. Heidi’nin evi çoktan müze olmuş. Kilisenin kulesi hala yerinde ama çan seslerine yakındaki otoyolun gürültüsü karışıyor. Köyün sokakları eskisi kadar tenha olmasa da manzara aynı. Yeşil çayırlarda otlayan keçilerin çanları duyuluyor. Sanki birazdan Peter koşarak aşağı inecek ve Heidi’yi alıp keçilerin peşinden gidecekler…
Eve tahta kapıyı aralayıp girmek yetmiyor, kasadan satın aldığınız bileti elektronik turnikeye okutmanız da gerekiyor. Yatak odasının camından Heidi’nin her sabah uyandığı manzaraya bakabilmeniz için önünüzdeki Japon turistlerin fotoğraf çektirme seansını bekleyeceksiniz. Küçücük mutfakta dolaşırken dikkatli olun. Sakarlık yapıp sağı solu kırmamanız için tencere, tava, kap, kase olduğu yerlere sabitlenmiş. Gizli kameralarla her adımınız da gözetleniyor. Herşeye karşın bu ev size o küçük kızın dünyasından bir kesit sunuyor. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.
Heidi’yi düşünürken ister istemez onun yaratıcısı Johanna Spyri’yi de hatırlıyoruz. Yazarın hayatı, Heidi’nin öyküsü gibi mutlu sonla bitmiyor. Çocuklara en güzel hediyelerden birini armağan eden Spyri, şöhretinin keyfini uzun süre yaşayamıyor. Heidi’yi yayınladıktan birkaç yıl sonra, yazarın tek çocuğu 29 yaşında veremden ölüyor. Aynı yıl eşini de yitiriyor. Hayatının geri kalan 15 yılını ünlü bir yazar ama mutsuz bir insan olarak geçiriyor. Johanna Spyri’nin hayatı 1901 yılında Zürih’te tek başına noktalanıyor. Geride milyonlarca küçük hayran ve dünya çapında bir efsane bırakan Johanna Spyri, gerçek yaşamında mutlu sona ulaşamıyor.
8 Nisan 2012 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandı.