11 Eylül 2001 Salı sabahı, New York her zamanki gibi güne uyanıyordu. Şehrin sembolü olan ikiz kuleler, Manhattan siluetini süsleyen diğer gökdelenlerle birlikte, dünyanın en güçlü finans merkezinin enerjisini ve heyecanını yansıtıyordu. Binlerce insan, rutin mesailerine başlamak üzere iş yerlerine koşuşuyordu. Hiç kimse, o sıradan başlayan günün, tarihin akışını sonsuza dek değiştirecek bir felakete sahne olacağından habersizdi. Gökyüzü mavisinin, birkaç saat sonra duman ve kargaşayla kaplanacağını kimse tahmin edemezdi. O sıradan sabah, New York için artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının sessiz bir habercisiydi.

Saat dokuz sularında Boston’dan havalanan bir yolcu uçağının kaçırıldığı haberi, kısa süre sonra yerini dehşete bıraktı. Kaçırılan uçağın New York’taki İkiz Kuleler’in kuzeyindekine çarpması, sadece ABD’yi değil, tüm dünyayı derinden sarstı. Bu olay, adeta tarihin akışını değiştiren bir dönüm noktası oldu.
O günlerde ABD’de yaşayan Remzi Gökdağ, bu korkunç olayı Amerikan medyasından dakika dakika takip etti. Gökdağ, Amerikan televizyonlarının “sorumlu yayıncılık” anlayışını, Türkiye’deki medya yaklaşımıyla karşılaştırdı ve gözlemlerini Amerikan Medyasında 11 Eylül adlı kitabında topladı.
11 Eylül, sadece bir terör eylemi olmaktan öte, yüz binlerce insanda derin ruhsal travmalar ve fobiler bıraktı. Bu saldırılar, ABD’nin “teröre karşı savaş” ilanına ve Afganistan ile Irak’ın işgaline giden süreci başlattı.
Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. Usame Bin Ladin 10 yıl sonra öldürülse de, Afganistan’da istikrar sağlanamadı.
Irak’ın işgali ise, varlığı kanıtlanamayan kitle imha silahları bahanesiyle gerçekleşti. Saddam Hüseyin yakalanıp idam edilse de, bu durum yeni düşmanlıkların tohumlarını attı.
Tarihin en sarsıcı terör eylemi olan 11 Eylül, ABD’nin “küresel terörle savaş” dönemini başlatan milat olarak kayıtlara geçti.
11 Eylül terör saldırıları, modern tarihin en sarsıcı olaylarından biri olarak, çok kısa bir süre içinde dünya çapında televizyonların ana gündemine oturmuştu. İnternetin henüz emekleme döneminde olduğu o günlerde, kamuoyu yaşananları aralıksız bir şekilde New York’tan devam eden canlı yayınlardan ve gazete manşetlerinden takip ediyordu. Televizyon ekranları günlerce dehşet verici görüntülerle doluydu; gazeteler ise sayfalarını bu korkunç olayın detaylarına ayırmıştı. O dönemde televizyon ve gazeteler, adeta dünyanın dört bir yanına yayılan bu trajedinin tek tanığı ve anlatıcısıydı. Bu yayınlar, sadece bir olayı duyurmakla kalmıyor, aynı zamanda izleyicinin ve okuyucunun olayla kurduğu duygusal bağı da şekillendiriyordu.

“İki farklı haber anlayışının birbirinden farklı iki toplumu nasıl bilgilendirdiğini bir kez daha anladım.
11 Eylül’ün bendeki tek tesellisi gelişmeleri Amerikan televizyonlarından izleme imkanı bulmuş olmamdı. Bu korkunç facia, televizyon kanallarınca reyting mücadelesine dönüştürülmedi.
Aksine elindeki görüntüleri birbirleriyle paylaşan televizyon kanalları Amerikan medyasında bir ilke imza attı. Bütçelerinde büyük hasara neden olacağını bilmelerine karşın reklamları yayından kaldırarak kesintisiz haber yayınına başladılar. Televizyon habercileri, görüntüler karşısında nefesini tutmuş hareketsiz bekleyen halkı paniğe sürükleyecek hiçbir davranışta bulunmadı. Doğru bilgiye ulaşmadan sansasyonel haberi tercih etmedi.
Amerikan izleyicisi kriz anında televizyonlarının karşısında soğukkanlılığını kaybetmeyen haber sunucularıyla karşılaştı, 14 saat aralıksız sürdürdükleri canlı yayınlarla bu habercilerin profesyonelliğine tanık oldu.
Hazırlıksız yakalandığı tarihinin bu en büyük sınavında hızlı davranarak gelişmeleri anında duyurmayı başaran televizyonlar, Amerikan halkının gözünde görevini en iyi şekilde yerine getirmişti. Gazeteler, aynı gün yaptıkları erken baskılarla olayı okurlarına iletti.
Radyolar İkinci Dünya Savaşı günlerinden bu yana ilk kez eski itibarını yakaladı. İnternetin haber siteleri rekor sayıda ziyaretçiye bilgi sundu. Ekrana yansıyan bazı hataları medyanın 11 Eylül’deki rolüne gölge düşürmedi ve medya böylesine büyük bir facia karşısında yapılabilecek en iyi haberciliği yerine getirdi.
11 Eylül saldırıları her kesimden çeşitli tartışmaların yükselmesine neden oldu. Saldırıların nedeni, sonucu, etkileri, tepkileri, askeri boyutu, ekonomik yankısı, teoriler, tezler…
Bütün bu karmaşanın içinde ben olayın gazetecilik boyutuyla ilgiliydim. Hangi kanal hangi görüntüyü kullandı, naklen yayınlarda kim nasıl haber verdi, gazeteler olayı nasıl duyurdu, dergilerin mizanpajı nasıl değişti?
11 Eylül’ü izleyen günlerde bu soruların yanıtını aramaya çalıştım. Aldığım notlar, izlediğim görüntüler, görüştüğüm kişiler sonrasında bu çalışma ortaya çıktı.”