Ara Güler arşivinden “Bir Avuç Güzel İnsan” sergisi Ara Güler Müzesi’nde.
Bir Avuç Güzel İnsan sergisi zaman tüneline davet ediyor bizi. Türk edebiyatının gerçek yıldızları sanki omuz omuza vermiş yıllar öncesinden bize gülümsüyor. Ara Güler’in edebiyatımıza kattığı anlam kitap kapaklarını süsleyen portrelerden çok daha öteye gidiyor. ‘Bir Avuç Güzel İnsan’ sergisi, edebiyatçı dostları aracılığıyla Ara Güler’in yeniden tanımak için eşsiz bir fırsat sunuyor.
O, hayatı fotoğraf makinesinin kadrajından aktaran biriydi. Fotoğrafını çektiği edebiyatçılar onun dostuydu. Bir insan dostu olunca onun alışkanlıklarını bilir, dünyasını tanır. Onların hayattaki yerlerini anlatır. Ve rahatlıkla şu cümleyi söyleyebilir: “Onlar benim için yalnızca fotoğrafı çekilen kişiler değil, dünyamı kuran insanlardır.”
Hasır şapkasıyla deniz kıyısında Sait Faik Abasıyanık, saçlarını özenle yana tarayan Behçet Necatigil, Reşat Nuri Güntekin, Sabahattin Eyüboğlu, Firuzan, Nezihe Araz, Orhan Pamuk, Özdemir Asaf, Melih Cevdet Anday. Hepsi Ara Güler’in imzasıyla hafızalarımızda…
Portre, çekilen insanın hayattaki yerini verebilmelidir. Bu anlamda insan hayatının kaydıdır. Ben önemli bir insanın portresini çekerken o insan hayatı boyunca neyi söylemek istemişse onu yansıtmaya çalışırım.” Ara Güler
Bazen Sabahattin Eyüboğlu’nun Bronz Apartmanı’ndaki dairesindeydi, bazen de Fikret Adil’in evinde… Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Narmanlı Han’daki atölyesine de uğrardı,Samim Kocagöz’ün İzmir’deki evine de… Onların fotoğraflarını çekerken edebi sohbetlere de daldı, dostluklarını ölümsüzleştirdi. Bu dostluklara ışık tutan ‘Bir Avuç Güzel İnsan’ başlıklı sergide usta fotoğrafçının erken yaşlarda başlayan edebiyat merakına da tanık olabilirsiniz.
Serginin girişinde Salih Tozan, Orhan Kemal, Muzaffer Buyrukçu, Mücahit Ofluoğlu, Samim Kocagöz ve Hüsamettin Bozok selamlıyor bizi. Yıl 1950’ler… Ara Güler’in evindeki çalışma masasının etrafında toplanmış dönemin en önemli edebiyatçıları, gözlerimizin içine bakıyorlar. Ardından Nazım Hikmet, daha önce hiç sergilenmiş fotoğraflarıyla kendine ayrılan köşesinde. Aşık Veysel’in sazı elinde. Aziz Nesin çocuklarla çevrili gülümsüyor. Kadrajı ile arkasında koca bir tarih bırakan Ara Güler’in “Bunlar arkadaşlarım, dostlarım” diyor onlar için. Dostlukları yalnızca Türk edebiyatçıları ile sınırlı değildir üstelik. James Baldwin, Arthur Miller, Antonio Tabucchi, John Updike, Philip Roth, Alberto Manguel, Amin Maalouf Güler’in fotoğrafladığı dünyaca ünlü edebiyatçılardan bazıları.
Çiçek Pasajı, Cumhuriyet Meyhanesi, Balık Pazarı, Nevizade… Sofraların edebiyat sohbetleriyle renklendiği mekanlar… Maya Sanat Galerisi’nde düzenlenen sergiler, Uluslararası PEN Kulübü toplantıları Ara Güler’in fotoğraf makinasıyla uğrak yerleridir. İstiklal Caddesi’nin merkezinde bugün adını taşıyan Tosbağa Sokak’taki Güler Apartmanı, edebiyatçı dostlarını ağırladığı salonudur.
“Her yüz bir öykü yazar”
Ahmed Oktay’ın “Her yüz bir öykü yazar” dediği gibi Ara Güler’in her yüzü bir öykü anlatıyor. Müzden ayrılırken gördüğünüz portreler zihnimize kazınıyor. Kaleme aldıkları eserleri içimizi ısıtıyor.
Zaman ayırın, Bomonti Ada‘ya gidin. Duayen fotoğrafçının arşivinden karanlık oda ekipmanlarına, kitaplarından kişisel eşyalarına kadar tüm koleksiyonu burada. Onun emanetine sahip çıkan, mirasını yaşatmayı görev edinen bir avuç harika insanın hazırladığı sergiyi görün.
Babil’den sonra yaşayacağız
“Merhaba. Ben uzun boylu denizci. Tanıdığınız uzun boylu denizci. Doğuştan Hint-Avrupalı, Ari veya Sami ırkianna mensubum. Sarışınım, beyazım, Habeşim, zenciyirn. Grönland, Kap, Adisababa, Bombay, Sulukule, Sidney, Leningrad, New York, Kanada veya Nagazaki’de doğdum. Adım Petrof, Ferdinand, Hans, Mişel, Fernando, Sotiri, Haçadur veya Mehmet. On altı, yirmi yedj, otuz beş veya altmış yedi yaşındayım. Doğmuş olmam yeterli. Mutlaka bana rastlamışsınızdır. Ben geceleri ıslık çalarak sokakları dolaşan adamım. Bar önlerinde kavga eden, bir kadın yüzünden cezaevine tıkılan, konferanslarda uyuklayan, seçim günleri sızın gibi oy kullanan, atom bombasını bulan, verem veya kansere çare bulan kişiyim. Üstelik bütün bunları geceleri ıslık çalarak çıplak rıhtımlarda tembel adımlarla sürttüğüm sıralarda yapıyorum.”
Ara Güler’in “Babil’den sonra yaşayacağız” adlı öyküsü bu cümlelerle açılır. İnsanın içine dokunan, sahici kimliğiyle okuyucuyu ilk satırdan itibaren kavrayan bir şaheserdir. Modern zaman insanının umutsuzluğunu, yıkımın ortasında ayakta kalma mücadelesini konu eder. Evrenseldir. Hikâyede yalnızlığa terk edilmiş kahraman bir umut arayışı anlatılır. Kitapta yer alan, Garip Bir Yılbaşı Gecesi, Fırtına, Karganın Dönüşü başlıklı öykülerinde onun hayatla yüzleşmesine tanık oluruz.
“Öykülerimdeki duyguların ne olmuşsa olmuş görsel bir anlatıma dönüşmüş ve daha o zamandan görsel bir dünyanın içine düşmüşüm demek. Bana öyle geliyor ki yazıyla görselliğin ortak bir anlatımı var. Zaten yazdığım bu öykülere dikkat edilirse bunların bir tür fotoğraf olduğu görülecektir.”
Ara Güler’in öyküleri bir fotoğraf karesinin tasvirini andırır. Günlük yaşamın özünü yakaladığı fotoğraflarında olduğu gibi, Ara Güler öykülerinde de çarpıcı ve yalın bir dil yaratmayı başarır. Objektifin ardından bakmaya alışkın olduğu hayatı aynı keskin gözlemler eşliğinde kâğıda döker. Karşımızda edebiyata, insana tutkulu bir ruh vardır. Bakışını çevirdiği her yer aydınlanır. Yarattığı kurmaca dünyalar dile gelir.
Sergiyle ilgili belgeseli PhuTV‘de izleyebilirsiniz.